Hayatımızın her anı dileklerle ve o dileklere dair tasavvur ve fiillerle geçer. En basitinden en karmaşığına kadar bu böyledir. Sabah kalkınca yapacaklarımızdan başlayarak, ilerleyen saatlerde ne yapacağımıza, yapmak isteyip de yapamadıklarımıza ve karşımızdakinden ne beklediğimize kadar her şey zihnimizde bir işleme tabii olur. Evirir çevirir ve işleri kendi istediğimiz şekilde görmek ya da görülmesini istemek üzere yoğunlaşırız. Herkes haklı olarak doğru bildiği şeyde ısrar eder. Bazen bu ısrar karşımızdakinden direnç görürse üç şey olabilir. 1. Kim baskın çıkarsa onun dediği olur. Bu durumda, iki tarafında iletişim tarzına ve kalitesine bağlı olarak dil ve üslup değişebilir ve bazen kullanılan sözler olaya damgasını vurabilir. 2. Fikrin sahibi muhatabından bir direnç gördüğünde, hemen kendisini ve istediğini sorgular.
– Acaba istediğim şey muhatabıma uygun değil mi?
– Acaba zamanlamam mı doğru olmadı?
– Acaba isteme biçimim mi yanlıştı?
– Acaba ben istediğimi doğru biliyorum ama yanlış mı?
Tarzında sorularla itirazları ciddiye alır, kendisini ve talebini gözden geçirir. Bunun sonucunda da aklına yatana göre itidalli olarak devam eder. Burada daha sakin ve salim bir akıl hareketi söz konusu olduğu için, çoğunlukla mesele kırıp dökmeden halledilir. 3. Muhatabı ise, kendisinden istenilen şeye muhalefet ederken, kendisine şu soruları sorar.
– Acaba ben muhatabıma, şahsı ile alâkalı duygularımdan dolayı mı direnç gösteriyorum?
– Gerçekten bu istenileni yapamaz mıyım?
– Üslubu biraz yanlış olabilir ama istediği ile üslubunu birbirine karıştırmadan yardımcı olsam ne olur? Belki şu anda zor durumda olduğu için üslubunu ayarlayamamış olabilir?
– “Şu anda benim yardımıma ihtiyacı var, hemen olmazsa bile yakın zamanda istenileni yapabileceksem neden hayır diyeyim?” diye sorduktan sonra,
“Ben, benden yardım isteyene yardım etmeyi hak ediyorum, bu benim insan olabilme yönümü besler. Aramızda ne geçerse geçsin, istediği şey doğruysa ve benim yardımıma ihtiyaç duyuyorsa, yardımcı olabilirim.” diyebilir. Bu üç tutum da meselenin seyrini değiştirir. Hani ‘Ne istediğin değil nasıl istediğin önemli’ derler ya, bence ne istediğiniz ve ne zaman istediğiniz de aynı oranda önemli. İnsan zihni hangi anlayışla hareket ederse, ona uygun bir tarz geliştirir. İnsan nasıl olmayı ve nasıl kalmayı kendisi için öngörüyor, bir terakki derdi var mı? Onun hayatının gidişi nasıl bir seyir takip etmeli? Biliyoruz ki, derdi olanın tedbiri de olur. Bir insan doğru davranmak isterken yanlış da davranabilir. Doğruyu aramanın delili, yanlış olduğunu fark ettiği zaman hemen özür dileyip doğru olana yönelmesidir.
“Ben ne yaparsam Rabbim(cc) razı olur ve şu anda Allah Rasulü (sas) benim yerimde olsaydı ne yapardı?” sorusu, doğruyu arayan bir zihne kılavuzluk ettiğinde, umulur ki Rabbimiz (cc) engin rahmeti ve bereketiyle nice sarp yolları düze çıkarır ya da yolumuzu ve yolculuğumuzu kolaylaştırır. Rabbimizin yardımı şüphesiz O’ndan (cc) umanlara ve yönelenlere yakındır.