Suriye’de seçim adı verilen tiyatro sona erdi ve Beşşar el-Esed’in oyların yüzde 95,1’ini alarak yeniden başkanlığa seçildiği ilan edildi.
Seçim yapılmadan zaten böyle bir sonuç çıkacağını herkes biliyordu.
Diktatörler, oyunda figüranlık rolünü üstlenen sözde rakiplerinin bile kendilerine oy verdiği seçimlerde aşağı yukarı benzer oyları alırlar.
Mısır cuntası lideri Abdülfettah es-Sisi de son seçimde oyların yüzde 97’sini almıştı.
Yüzde 100’e yakın rakamları görenlerin akıllarına şu soru gelebilir:
Diktatörlerin aday olarak girdikleri seçimlerin sonuçları önceden belliyken ve dünyada hiç kimse söz konusu seçimlerin halk iradesini yansıtan özgür ve demokratik bir yarış olduğuna inanmazken bu tür seçimler niçin yapılır?
Hatta “Seçim için harcadıkları parayı yararlı bir iş için kullansalar, örneğin pandemiyle mücadeleye tahsis etseler daha iyi bir şey yapmış olurlar” diye düşünebilirler.
Oysa şöyle bir durum söz konusudur:
Diktatörler zaten halklarının çıkarlarını düşünen, sağlıklı bir ruh yapısına sahip normal insanlar olsalardı diktatör olmazlardı.
Onları seçim tiyatrosu düzenlemeye ve demokrasi oyunu oynamaya sevk eden bir diğer şey de seçimin hileli olduğunu ve halk iradesini yansıtmadığını bildiği halde diktatörlere sanki demokratik yollarla seçilmiş meşru liderler muamelesi yapan uluslararası toplumun ikiyüzlü tavrıdır.
Beşşar el-Esed, seçim sonuçlarının ilan edilmesinin ardından yaptığı televizyon konuşmasında, Suriye devrimini “öküzlerin devrimi/galeyana gelip çevrelerini yıkıp dökmeleri” olarak niteledi.
Suriyelilere seslenerek, “Vatanseverliğin tanımını yeniden yaptınız” dedi.
Diktatörler için vatan oturdukları koltuktur.
Dolayısıyla Beşşar el-Esed’in “vatansever” olarak niteledikleri kişiler, seçim tiyatrosunda rol alarak kendisine oy verenlerden ve seçmenler zahmet etmesinler diye onların adına oy kullananlardan başkaları değil.
Özgür ve demokratik seçimlerle ülke yönetiminde söz sahibi olmak isteyenler ise ona göre “hainler”.
Oysa halkına ve ülkesine ihanet eden, yüz binlerce insanı vahşice katleden, milyonlarcasını evinden ve köyünden edip mülteci durumuna düşüren, varil bombalarıyla Suriye’yi harabeye çeviren Beşşar el-Esed’in bizzat kendisi.
Utanmadan bir de halkı suçluyor.
Suriye devriminin Arap Baharı devrimleri içinde en şanlısı ve aynı zamanda en garibanı olduğunu söylesek yanlış olmaz.
Çünkü Suriyeli devrimciler birden çok düşmana karşı savaşmak ve adeta tüm dünyayla mücadele etmek zorunda kaldılar.
Küresel ve bölgesel güçler Beşşar el-Esed’i korumak için seferber oldu.
Rusya ve İran açıktan destek verirken ABD ve Avrupa da rejim güçlerinin katliamlarını kınıyormuş ve Suriye halkının yanındaymış gibi yapıp devrimin tekerine çomak soktu.
Suriye’de diktatörlüğün sona ermesi ve demokratik bir sistemin kurulması için çaba göstermek yerine ülkenin bölünmesini hedefleyen kirli planların peşine düştüler.
Suriye halkından esirgedikleri desteği rejimin suç ortağı terör örgütü PKK/YPG’ye cömertçe sundular.
Aynı oyunun parçası oldukları için şimdi çıkıp Beşşar el-Esed’in seçim tiyatrosuyla ilgili yorum yaparak ve sonucun halkın özgür iradesini yansıtmadığını söyleyerek kendilerini aklayamazlar.