Bugüne kadar ortaya koyduklarımı özetleyip ardından meseleye daha dar bir pencereden bakmak yani asıl odak noktamıza dikkatinizi çekmek istiyorum. İslam dininin esasları iman, amel ve ahlâk; bu esasların kaynağı Kur’an ve sünnettir. İlim ise insanların zihnî gayretlerini Allah’ın evrendeki kudret ve delillerinden sonuç çıkarabilme odağına yönlendirerek Yüce Allah’ın zatını, âyetlerini ve kulları ile diğer yarattıklarına ilişkin fiilleri bilmektir.
Böylece ilmi çalışmaların amacının, esasların kaynakları yani Kur’an ve hadis üzerinden giderek, esasların kendisini (iman, amel, ahlâk) tespit ederek açıklamak ve bunlara yönelik ortaya atılması muhtemel eleştirileri cevaplandırmak olduğunu anlıyoruz.
Diğer taraftan bu amacın doğrultusunda ilimlerin tasnifini; gücü yeten her Müslümana farz olan (farz-ı ayn) ve sadece belirli Müslümanlara farz olan (farz-ı kifaye) ilimler olarak yapmıştık. Her Müslümana farz olan ilimleri yani Kelam, Fıkıh, Tasavvuf, Tefsir, Hadis ilmini bilmeden elbette ki Kur’an ve hadis üzerinden giderek esasların kendisini tespit ederek açıklamak mümkün değildir. Ancak esasları açıklamak adına sadece bu ilimler yeterli değildir. Böylece farz-ı ayn ilimlerin amacına ulaşması için muhakkak farz-ı kifaye ilimlerin de icrasının gerektiğini anlıyoruz.
Ne demek istiyorum? Daha açık yazayım. Namaz mükellefiyeti bulunan Müslüman başını gökyüzüne kaldırıp gökleri araştırmak ve ayın/güneşin seyrini takip etmek zorundadır. Sağlığını korumakla mükellef olan Müslüman tıp alanında ilerlemek zorundadır. Her türlü hayır ve hasenatın, imar, ihya ve inşa faaliyetinin öncüsü olmakla mükellef Müslüman matematikte, geometride, istatistikte, iktisadi münasebetlerde ve mühendislikte ilerlemek zorundadır.
Bu husus Müslümanların, İslam’ın değişmeyen esaslarını, bu esasların kaynakları üzerinden giderek tespit etmesi, açıklaması ve esaslara yöneltilecek muhtemel eleştirileri yanıtlayabilmesi adına farz-ı ayn ilimlerin yanında farz-ı kifaye ilimler noktasında da çaba göstermesini zaruri kılar. Ancak unutmamamız gereken farz-ı ayn ilimler gücü yeten tüm Müslümanlara farz iken, farz-ı kifaye olarak adlandırdığımız bu ilimler bütün Müslümanlara olmayıp sadece meslekleri ve konumları itibariyle belirli insanlara farzdır.
Bunları anlatmamın sebebine artık dönmek istiyorum. İslâm dininin amel esasları sosyal davranışlarını kapsayıcılığından dolayı iktisadi münasebetlerin genel çerçevesini de çizmektedir. O zaman İslam’ın amel esasları çerçevesinde yer alan iktisadi esaslarını, Kur’an ve hadis üzerinden giderek açıklamak adına hem fıkıh ilmine hem de iktisat ilmine ihtiyacımız vardır.
Özetle, İslam iktisadı disiplini aslında İslam dininin amel esasları çerçevesinde yer alan iktisadi normları yansıtmaktadır. Bu esasları Kur’an ve sünnet üzerinden giderek ortaya çıkararak açıklamak, izah etmek ve muhtemel eleştirileri yanıtlayabilmek adına farz- ayn ilimlerden fıkıh ayrıca farz-ı kifaye ilimlerden iktisada ihtiyacımız vardır.
İstanbul’un fethinin 568. yıl dönümü kutlu, O güzel komutana ve o güzel orduya da binlerce defa selam olsun.