İnsan, akıl vasıtası ile ayetlerin içeriği hakkında düşünme çabası içine girerse, bakışını Allahutaala’nın yer ve göklerdeki hayranlık uyandıran eserleri ve canlıların yaratılış harikalarına yöneltirse, bütün bu düzenin yaratıp yöneten, kuran, ölçen, biçen bir ‘Yaratıcı’sız olamayacağını kolayca anlayacaktır. Canlılar, Allahutaala’nın yönetim ve tasarrufu altında olduklarına zaten şahitlik etmektedirler.
İbrâhîm Suresi’nin 10. ayetinde buyurulur;
“Peygamberleri, ‘Gökleri ve yeri yaratan Allah hakkında bir şüphe mi var? O, günahlarınızı bağışlamak için size bir çağrıda bulunuyor ve size belli vakte kadar da süre veriyor’ dediler. Onlar, ‘Siz de bizim gibi sadece insansınız; bizi atalarımızın tapmış olduğu tanrılardan uzaklaştırmak istiyorsunuz. O halde bize, açık bir delil getirin!’ diye cevap verdiler.”
Âlem, “Allahutaala’nın haricinde kalan ve Allahutaala’nın bilinmesine vesile olan” bütün varlıklardır. Varlığın hakikatinden asla şüphe edilmez. Şayet her var olan şey mekânda yer kaplıyorsa mütehayyiz, mekânda yer kaplamıyorsa gayr-i mütehayyiz adını almaktadır.
Mekânda yer kaplayan her varlık (cevher) birleşik değil ise “cevher-i ferd” adını alırken, bir başkasına birleştiği zaman “cisim” olarak anılmaktadır. Mekânda yer kaplamayan şeyin varlığı, bir cisme bağlı ise bu “araz” şeklinde isimlendirilirken, varlığı hiçbir şeye bağlı değilse yüce olan, hiçbir şeye muhtaç olmayan Rabb’imiz Allahutaala’dır. Böylece âlem ifadesi, bütün cisim ve arazları kapsamaktadır.
Âlem birinci basamakta sayısız cevherlerden yani kısımlara ayrılamayan (cevher-i ferd) parçalardan meydana gelmektedir. Bölünemeyen bu parçalar birbirleri ile birleşebileceği gibi ayrışabilir ki bir araya gelmeleri durumunda varlık (kevn) meydana gelirken; birbirlerinden ayrılmaları bozulma ve dağılma (fesad) ile sonuçlanmaktadır. O halde varlıkta meydana gelen bütün bu değişmeler, bu cevherlerin arazları yani geçici nitelikleridir. Başka bir deyişle araz cisimlere yönelik değişim halleri olduğundan varlıkta meydana gelen bütün değişimler, bu cevherlerin arazları yüzündendir.
Arazların hâdis olduğu bilinmektedir. Tabiat gözlemlendiğinde hareket, durgunluk, sıcaklık, soğukluk vb. tüm arazların değişmekte olduğu ve birbiri ardına geldiği açık bir şekilde görülecektir. Misâl olarak hareketten sonra durgunluk, sıcaktan sonra soğuk meydana gelmektedir. Cevher (cevher-i ferd ve cisim) bu arazlardan ayrı olamayacağına göre cevher de hâdistir ki en nihayetinde âlem, cevher-i ferd, cisim ve arazdan meydana geldiğine göre âlem de hâdistir.
Her hâdisin bir muhdisi vardır. O halde yaratılmış olan şeye hâdis, onun yaratıcısına Muhdis denir. Mu‘tezile ekolüne göre “âlemin hâdis olduğu” anlaşıldıktan sonra “her hâdisin bir muhdisi vardır” önermesi akıl yürütmek marifetiyle bilinmektedir. Ehl-i sünnet akîdesine göre “her hâdisin bir muhdisi vardır” önermesi zorunlu olarak bilinmektedir. Nasıl ki fâil, fiil olmadan tasavvur edilemezse, fiilin de fâilsiz olabileceği düşünülemez. O halde ortada bir fiil bulunurken, bu fiilin fâilinin olmadığını iddia etmek, fâilin fiile muktedir olmadığını öne sürmektir ki bu muhaldir. O halde her hâdisin bir muhdisi vardır.
Bu hakikat çerçevesinde âlem de hâdis olduğuna göre âlemin de bir muhdisi vardır ki bu muhdis şanı yüce olan Rabb’imiz Allahutaala’dır. Bu hükmün kesinliğini berrak bir şekilde ortaya koymak adına bazı ihtimâlleri zihinlerden bertaraf etmek gerekmektedir.
Bu çerçevede zihinde iki ihtimâl belirir ki birinci ihtimâl “âlem kendi kendini yaratmıştır” önermesi; ikinci ihtimâl “âlem bir başka varlık tarafından yaratılmıştır” önermesidir. Birinci ihtimâl geçersizdir zira yaratmak için evvela kâdir olmak gerekir ki yok iken kâdir olmak imkânsızdır.
O halde bir şeyin kendi kendini yaratması mümkün değildir. Böylece doğru olan ihtimâlin ikinci önerme olduğu ortaya çıkacaktır. Bu çerçevede âlemi yaratanın sınırlı kudrete sahip bir varlık olamayacağı da açıktır. Şayet bu doğru olsaydı, insanın istediği şeyleri istediği şekilde yaratabiliyor olması gerekir ki bunun mümkünâtı yoktur. Nihayetinde âlemin sınırlı olmayan mutlak bir varlık tarafından yaratılmış olduğu hakikatine erişilecektir ki o da şanı yüce olan Rabb’imiz Allahutaala’dır.