Bazı insanlar saklanarak yaşarlar kâri. Bir mücrim gibi, köşede bucakta kendilerini gizleyecek bir yer bulurlar ve ne ses eder ne görünür ne de var olduklarını hissettirirler. Hep kaçarlar onlar, hakikat bildikleri bir şeyler varsa da söylememek için susarlar. Kıymet verdikleri her ne varsa ona dokunulsa hatta çiğnense bile kendilerini göstermemek için hiç umulmayacak kadar hızlı ve maharetle ortalardan kaybolurlar. Zira her ne varsa menfaatleri onlar ellerinden çıkıp da gider diye korkar onlar. Sonra ne mi olur? Unutulurlar, kaybederler ve kaybolurlar. Yok olmaya çalışırlar dedim ya gerçekten yokmuş gibi ve hiç yaşamamış gibi sadece ve o da hatıra gelirse bir isim olarak kalırlar.

Ama bir de başkaları vardır. Orta yerde bir sütun gibi durur onlar. Sakınmaz ve saklanmazlar. Darbımeselde olduğu gibi “Sözlerini dudaktan gözlerini budaktan sakınmazlar” eğilip yamulmazlar yani. Hak bildikleri ne varsa korkmadan, susmadan ve saklanmadan söyler onlar. Kimse kalmasa da etraflarında onlar orada vardır. Hakikat meydanının orta yerinde ne vakit lüzum olsa dururlar. Kaçmazlar, korkmazlar ve menfaatleri için hakikatlerini satmazlar. Pek çok insanın kıymet verdiklerini kaybedeceklerini bilseler dahi susmayı hakikati söylemeye tercih etmez, terk edip kaçmayı er meydanında kalmaya değişmezler. Onlar hep vardır. “Kim var?” diye sorduğunda hep oradadır onlar. Necip Fazıl merhumun çağırdıkları onlardır işte:

“Kim var, diye seslenilince, sağına ve soluna bakmadan fert fert ‘Ben varım!’ cevabını verici, her ferdi ‘Benim olmadığım yerde kimse yoktur!’ fikrini besleyici bir dâva ahlâkına kaynak bir gençlik…”

Böyleleri menfaatten önce hakikati dert eder kendine ve açık söylemek lazım çoğu zaman saklananlar zevk u safâ içinde gezerler de meydana çıkıp da sesini yükseltenler aç ve açıkta kalırlar. Davaya sahip çıkanlara dava sahip çıkmaz, maalesef. Kaçıp giden ve bir köşeye sinenlerse yıllar sonra ortaya çıktıklarında her nasıl oluyorsa başımızın üzerinde gelip de bir yer bulurlar. Çileyi çekenlerse bir kenarda olanları izlemeye mecbur edilirler ama yine de hakikatlerini satmazlar. En fazla üzülür, kızar ama işte tam da bu zamanda susarlar.

Lakin en nihayetinde unutulmazlar. İsimleri sadece bir mezar taşında yazılmak için verilmiş olmazlar onlar. Dilden daha öteye gönle yazılmış birer isim ve işte “onun gibi” diye örnek gösterilen adamlar olurlar.

Tarih kaçıp saklananları ve susanları değil haksızlık karşısında meydanda naralar atanları hiçbir vakit unutturmaz ve unutturmuyor.

Bize lazım olanları arıyorsak şimdi yıllarca kenarda köşede saklananlara bakmamak lazım. Zira onlar şimdi safa vaktinde meydandadırlar ve her an gözümüzün önünde dururlar. Nereye baksak onlar çıkar karşımıza. Ama asıl dertli ve çile çekmiş adamları arıyorsak, o zor zamanlarda meydanlarda olanları bulmak lazım ve muhtemel ki onlar gönülleri kırık ama davasına sadık oldukları halde bir yerlerde hüzünle bekliyorlar.