Birleşik Arap Emirlikleri, Beşşar El-Esed’e verdiği desteği gizliden aşikâra çevirerek Suriye’nin başkenti Şam’daki büyükelçiliğini yedi yıl sonra yeniden açtı.
BAE’nin ardından Bahreyn’in de aynı yönde adım atacağı belirtildi.
Abu Dhabi’nin kararı sürpriz olmadı.
Çünkü kısa süre önce Suriye rejimiyle safları sıklaştıracaklarında dair birçok işaret vermişlerdi.
Ben de bu köşede yayınlanan “Türkiye’ye karşı rejime destek” ve “Kartlar yeniden karılıyor” başlıklı yazılarımda o işaretlere değinmiştim.
BAE’li bakan Enver Gırgaş, ülkesinin Şam Büyükelçiliği’ni yeniden açma kararını duyururken, Arap ülkeleri olarak Suriye’yi İran’a ve Türkiye’ye bırakmamak için böyle bir adım attıklarını öne sürdü.
Bakanın açıklamasına İran’ı da sıkıştırmasının iki sebebi var:
Birincisi, doğrudan Türkiye’yi hedef aldıklarını gizlemek.
İkincisi, Suriye rejimine verdikleri desteğe Arap sokağında İran’a duyulan öfke ve nefretten yararlanarak bahane bulmak.
Değilse BAE’nin İran’a karşı ciddi bir adım atması mümkün değil.
Tahran’daki Suudi Arabistan Büyükelçiliği basılıp yakıldığında ve Riyad Tahran’la ilişkilerini kestiğinde Abu Dhabi’nin müttefikiyle dayanışma adına tüm yapabildiği İran’daki diplomatik temsil düzeyini düşürmek olmuştu.
Çünkü Körfez ülkeleriyle İran arasındaki ticaret hacminin yüzde 80’i BAE ve İran arasında.
İran’la ticaret yapan Arap ülkeleri listesinin en başında yine BAE yer alıyor.
Devrim Muhafızları’nın Dubai’de yüzlerce şirketi var.
İran’ın ambargoyu aşma yollarından biri de BAE’ydi.
Ayrıca, Tahran’ın kendisine verdiği onca destekten sonra Suriye rejiminin İran’a sırt dönmesi kesinlikle mümkün değil.
Dolayısıyla Gırgaş’ın Şam’daki büyükelçiliklerini yeniden açma kararını “Suriye’yi İran’a bırakmamak” şeklinde izah etmeye kalkışması oldukça komik.
İran’ın bölgedeki nüfuzunu sınırlandırmanın yolunun Suriye rejimini desteklemek değil devirmek olduğunu bilmek için strateji uzmanı olmaya gerek yok.
Fakat BAE’nin hiçbir zaman böyle bir derdi olmadı.
Devrimin başında Şam’daki elçiliğini kapatsa da Suriye rejimine desteğini hiç esirgemedi.
Beşşar El-Esed’in annesine ve kız kardeşine kucak açtı.
BAE, Arap Baharı sürecinde sadece Suriye’de değil diğer ülkelerde de “münafık taktiği” uyguladı.
Özgürlük isteyen halkın yanında görünerek karşı devrime hizmet etti ve devrim hareketini içeriden çökertmeye çalıştı.
Bu konuda büyük ölçüde de başarılı oldu.
ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye’den asker çekme kararının ardından istifa eden PKK yandaşı Suriye özel temsilcisinin yerini Dahlan’ın dolduracağı iddia ediliyor.
Türkiye’ye karşı Suriye rejiminin yanında saf tutan ülkelerin bu yönde bir girişimi olabilir.
Fakat Dahlan’ın McGurk’ün yerini doldurması mümkün değil.
Çünkü McGurk, Suriye’de Amerika’yı temsil ediyordu.
BAE, Suudi Arabistan ve Mısır’ın Türkiye’nin etkinliğini önlemek için ellerinden geleni yapacakları kesin.
Dahlan’ın da o planlarda mutlaka bir rolü olacaktır.
Fakat Dahlan’ın temsil edeceği farz edilen ülkeleri üst üste koysak bile güçlerini Amerika’nın gücüyle ve etkinliğiyle kıyaslamak abes olur.
Ayrıca Ortadoğu’nun karanlık isimlerinden biri olsa bile Dahlan’a gereğinden fazla önem atfetmek yanlış olur.
Gazze Şeridi’nden ve Batı Yaka’dan kovulan Dahlan o kadar güçlü olsaydı Mahmud Abbas’a karşı girdiği mücadeleyi kazanırdı.
Türkiye, Suriye’de herhangi bir oldubittiye izin vermemesi ve adımlarını vaktinde atması gerekiyor.
Bölge halkının gönlü de Türkiye’yle.
Biz kendi işimizi hakkıyla yaparsak Dahlan ve benzerlerinin hiçbir kirli oyunu önümüzde duramaz.