Her yaratılışın ve her yaratılmışın bir hikmeti vardır elbet…
Zannımca her milletin dünyada var oluşunun bir sebebi var kâri. Allah hiçbir şeyi sebepsiz yaratmıyor ya madem o vakit koskoca milletleri neden sebepsiz var etsin? Etmiyor elbette. Aslında herkesi ve hepsini hakikat üzere yaratıyor lakin insan aslını unutuyor ve insanlığı unutuyor. Kimileri dünyaya kan kusturuyor, cehennemî bir hırsla her bir yana saldırıyor, ölümü silah gibi kuşanıyor da her bir yanından zulüm damlıyor. Adımını bastığı toprağı kurutuyor, nazarının değdiği her yer yıkılıyor. Ve ölüm ve zulüm taşıyor her gittiği yere. Lakin bir başka millet de gönüller almak için düşüyor yollara. Nerede bir mazlum varsa “kimdir, kimdendir, neye inanır?” diye sormadan imdadına koşuyor. Unutulmuş insanlığı yeniden hatırlatıyor her bir yana.
Dünya gözyaşı ve tebessüm bence, cennet ve cehennem, arası yok gibi, ortası yok gibi… Birileri zulmedip de zafer zannediyor, diğerleri mazluma nefes olup zaferi var ediyor. İşte zannediyorum ki bizim dünyada var oluşumuzun sebebi de budur. Zulme karşı durmak, mazluma nefes olmak ve âleme mukaddes bir davayı haykırmak… Asırlardır yaptığımız buydu ve halen dahi budur. Arada sekteye uğradığı da doğrudur, durdurulduğu da doğrudur. Lakin zafer inananların diye denmiştir ya madem o vakit durduranlar duracak, zulmedenler yılacak ve mazlumlara yine umut olacaktır inanmış adamlar.
Bir biz kaldık cânım kâri. Dünyaya insanlığı hatırlatan, merhameti söyleyen, mazlumun elinden tutan ve zalimin karşısında dimdik bir sütun gibi duran bir biz kaldık. Aslında asırlardır böyleydi bu, her seferinde “yardım edecek yok mu?” diye feryat ettiğinde mazlumlar ses veren biz olduk hep. Yoksa sen söyle ne işimiz vardı bizim Açe’de mesela? Ya da Hindistan’a kadar neden gittik, İspanya’da zulmedilen Yahudiler neden bizden medet umdu, ne işimiz vardı bizim Kore’de? Vardı, zira oralarda zulüm vardı ve biz dünyaya merhameti taşıyorduk. Onlar nasıl öldüreceklerini düşünürken biz nasıl yaşatırız diye dertleniyorduk. Farkında değil misin? Bunca hasmımız olması da nedendir? Bunca üzerimize gelmeleri ve bu kadar bize yüklenmeleri nedendir?
Ve yalnız bırakıldık. Bir Sevr yalnızlığı bu yalnızlık… Yani mukaddes, yani onurlu ve yani şerefli bir yalnızlık… Nedir o Sevr yalnızlığı biliyor musun? Hani Hz. Peygamber’i de yapayalnız bırakmışlardı. Başına taşlar yağdırmış, canını acıtmışlardı, kendi memleketinde, kendi köyünde, kendi hanesinde koymamışlardı hani de bir gurbete zorlamışlardı; sonu umut olan, sonu zafer olan ve sonu mukaddes olan bir gurbete mecbur etmişlerdi O’nu. Ve yanında ana ayrı baba ayrı kardeş bildiği dostuyla çıkmıştı o yola. Canına kastetmek istemişlerdi ve saklanmıştı ikisi birden bir ufak mağaranın içine. İsmi Sevr’di o mağaranın. Ve bütün zalimler ölüm kusmak için koşarken o mağaranın içindeki iki kutlu dost vardı. İşte o tam o sırada Hz. Ebubekir’in hüzünlendiğini görünce Hz. Peygamber (sas) şöyle demişti ona: “Üzülme, Allah bizimledir.”
Şimdi de olan budur kanaatimce, bütün dünya bir olup da zulüm için koşsa da, her bir yanda ölüm kussa da, küçücük çocukların canlarına kast etseler ve öldürseler de mazlum coğrafyalarda bebekleri, onların karşısında duracak bir biz kaldık kardeşim. Ve yalnız bırakıldık, zira biz belki de bunun için vardık âlemde. Ama hüzünlenme bu yalnızlık, onurlu, bu yalnızlık şerefli, bu yalnızlık mukaddes…
Ve bir Sevr yalnızlığıdır bu. Hüzünlenme! Zira Allah bizimledir…