Türkiye’nin muhtemel BRICS üyeliğine yönelik Batıcı medya ve entelektüellerin tepkilerini görünce aklıma üstat Nuri Pakdil’in şu dizeleri geldi:

“Boynumuz ağrıdı batıya bakıp durmaktan

Üstelik batının mil çektiği gözlerle bakıyoruz batıya”.

Bunların arasında Türkiye’nin dış politika alanında stratejik otonomisini güçlendirmek adına attığı her adımı âdeta emekli bir Amerikan büyükelçisi gibi karalayan ve itibarsızlaştırmaya çalışan emekli bir monşer ön plana çıkıyor.

Bu emekli monşerimiz önce Mavi Vatan doktrinini bir “masal” ve “slogan” olarak karaladı, şimdi ise Türkiye’nin muhtemel BRICS üyeliğini “çılgınlık ve diplomatik bir intihar girişimi” olarak yaftaladı.

Ama monşerin feryat figanına bakanlar, Soğuk Savaş’ın bitmediğini ve bir tarafta NATO; diğer tarafta ise Varşova Paktı’nın olduğu rijit, iki kutuplu bir sistem içerisinde yaşadığımızı düşünebilir.

Hâlbuki Soğuk Savaş biteli neredeyse 35 yıl oluyor. Dünya çok kutuplu bir düzene doğru doludizgin gidiyor.

Tüm aktörler bu yeni duruma göre pozisyon alırken Batıcılarımız; Batı dışında bir dünya ile ilişki kurulmasına, Türkiye’nin dış politikada opsiyonlarını çoğaltmasına sonuna kadar karşı.

Aynı çevreler, Türkiye’nin AB ile üyelik müzakerelerine başladığı 2005 yılını “Afrika yılı” ilan etmesini de bir türlü hazmedememiş ve alay konusu kılmaya çalışmışlardı.

Bitmek tükenmek bilmeyen bir “eksen kayması” tartışması, bu Batıcı çevreler ve onların yurt dışındaki efendileri tarafından temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp önümüze konuluyor.

Çünkü Batı’ya bakmaktan boyunları kireç tutmuş durumda ve kendi ülkeleri de dâhil olmak üzere, Batı dışı dünyaya sadece Batılıların kendilerine verdikleri perspektiften bakıyorlar.

Batı dışındaki dünya ile de ilişki kurulacaksa Batı’yı ürkütmemek adına, söz konusu münasebetin yine Batılıların kurduğu mekanizmalar üzerinden gerçekleşmesini istiyorlar.

Bütün bu tutumun temelinde ise ideolojik bir körlük yatıyor. Türkiye’nin her yönüyle Batılılaşması gerektiğine ve bunun için de dış politikada Batılılaşmanın sorgulanamaz bir ilke olduğuna inanıyorlar.

Batı dışında bir dünya onlar için yok. Bütün bu ideolojik tutumu ise rasyonel dış politika olarak yıllardır pazarlıyorlar.

Evet Amerika önderliğindeki Batı’nın dünya üzerindeki hegemonyası hâlen devam ediyor. Ama dünyada son dönemde ciddi güç kaymaları yaşanıyor ve Türkiye’nin dış politikadaki opsiyonlarını çoğaltarak bu yeni döneme hazırlanması gerekiyor.

Rasyonel dış politika ve ulusal çıkarlarımız bunu işaret ediyor.

Ama Batı’ya bakmaktan boynu tutulmuş Batıcı aydınlarımızın hâlâ kafalarını çevirip yerli bir bakış ile dünyanın kalan kısmına bakmaya cesaretleri ve iradeleri yok.