Gençler söz konusu olduğunda çok dikkatli konuşulur. O kadar dikkatli olunur ki, intihar etmek üzere olan bir bağımlıyı ikna etmeye çalışan doktor havasına girer herkes. Gençlere karşı medyada abartılı “anlayışlı” pozlar verilir. “Her şeye katlanırız yeter ki sen üzülme” diyen takıntılı âşık numaraları yapılır ve genç, bütün tahtların tek kraliçesi ya da kralı olarak nefesini tutmaktan vazgeçip kendini insanlığa lütfeder… Doğan her canlının hatta bitkilerin bile içinden geçtiği sıradan bir zaman dilimi abarttıkça abartırız.

Gençliği hak edilmiş, kazanılmış, emek verilmiş bir şeymiş gibi tarif ederiz. “Ben genç olmak istemiyorum, çocukluktan yetişkinliğe atlayacağım” diyebilir misiniz? “Gençliği çok sevdim burada kalmak istiyorum” diyebilir misiniz? Her canlı sırayla genç olur, sonra yaşlanır ve ölür gider fazla numara yapmamak lazım. Üstelik en çok gençken cehennemden korkulması lazımdır. Bu sahte tezgâh niye dönüyor peki? Çünkü genç dediğin pazardır. Mal satarsın ona ve genelde ihtiyacı olmayan bir malı resmen çakarsın aslında. Sırf zevk için hiç ihtiyacı olmayan şeyleri satın alan gençlerden kazandığın paraya bakarsın; o da kendini ayrıcalıklı zanneder böylece çark döner. Gençlik paketleri, gençlik kartları bu sebeple vardır ve aslında gençler sadece kampanyaların kralıdır. Üzücü ama böyle… Twitter dertlenir “Eyvah gençler Instagram’a kayıyor, müşteri kaçıyor” der. Instagram sevinir “Gençler bizde beyler, reklam bütçelerini görelim” der.

Siyasetçilerin gençlerden alacakları oylara ihtiyacı vardır; o halde ne duruyoruz: “Gençler geleceğimiz, gençler kahraman…” Alanlara dolgu malzemesi lazım olur; haydi bakalım gençler. Gençler vakıfların, derneklerin, devlet kurumlarının rakam şişirip bir üst amire övünmek için kullandığı sıradan sayılardır aslında; “Efendim, bilmem kaç bin gence temas ettik” diye başlayan sıkıcı sunumların bilmem kaç binidir gençler… Konserlere giden, belediyelerin, vakıfların etkinliklerinde salonları dolduran kitledir gençler ve maalesef ama sadece bu sebepten çok sevilip idare edilirler sanatçılar tarafından. Sonra bu gençler büyürler, iş başa düşer; derken bir bakmışsın gençliğe hitap ediyor: “Siz bizim geleceğimizsiniz…” Bunu görünce beni bir gülme alıyor, kulağına eğilip “Yapma bunu” diyesim geliyor; ama sonra aklıma geliyor ki panik yapmaya gerek yok, bu benim keşfettiğim bir hastalık değil. Binlerce yıldır böyle bu dünya…

Madem gençlere hitap etmek istiyorsunuz; ben size onların asıl ihtiyacı olan şeyi söyleyeyim de bari elinizde varsa ikram edersiniz. Gençlerin amaçları yok haberiniz olsun; amaç arıyorlar, doğru düzgün kavga edecekleri bir düşman arıyorlar. Üstelik birçoğu yetenekle hevesi karıştırmış oyalanıyor. Yeteneksiz demiyorum elbet; Allah (cc) boş kul yaratmaz kendine, bulamamışlar diyelim sadece ve aileleri de hiç yardımcı olamamış. Ha bir de gençler kurnazlar ayrıca, okul ve eğitim sistemini eleştirmek için afili laflar ezberlemişler büyüklerinden; toplam 6 kalıp ezberi kendi bulmuş gibi satıyorlar. Dediğim gibi kurnazlık bu; akıl ya da zekâ değil.

Böyle işte, varsa elinizde başı sonu belli bir amaç, varsa bildiğiniz doğru düzgün izah edilmiş bir düşman, gençlere lazım ikram etseniz iyi olur. Şimdi haksızlık yapmak istemem sizde olsaydı verirdiniz elbet; demek ki sizde de uğruna kavga edip fedakârlık yapabileceğimiz bir hedef yok… Ee ne diyelim o zaman… “Gençler bizim geleceğimiz, bu sosyal medya mahvetti gençleri” diyerek; dertleniyormuş numarası yapmaya devam. Ne de olsa gençler bizim geleceğimiz…

Bu arada… Ben genç olsam, biri bana “Gelecek sensin” dese, onu niye döverdim biliyor musunuz; genç gelecek falan değildir. Bu bir ihtiyar yalanı. Yer kapmayın diye gençlere numara yapıyoruz. Gelecek olan bebekler ve çocuklar; gençler şimdidir, yutmayın bu zokayı…