Kıymetli okurlar, belki her Kurban Bayramı sağlık ya da beslenme ile ilgili medya sayfalarında hep aynı öğütleri okumaktan, duymaktan bıktınız. Ama dilerseniz hep okuduğunuz, dinlediğiniz ve belki de artık ezberlediğiniz, kendini tekrar eden o “magazin tarzı diyet önerilerini” bir kenara bırakıp, bu defa daha derinlere inelim, işin temeline bakalım.

Uzun yıllardır gözlemlerim sonucu, özellikle bayramlarda toplum olarak yaşadığımız sağlık problemlerinin artması ve sağlık problemi yaşayan, rahatsızlanan kişilerin sayısında artış olmasının birinci sebebinin esas olarak, “bayramın ruhu ve manevi havasından” farkında olarak ya da olmayarak uzaklaşmamız, daha ziyade beslenme ve yemeğe odaklanmamız olduğunu düşünüyorum. Bunu okuyanlar “E bayramlarda bir şey yemeyelim mi?” diye düşünmesinler hemen. Bu beslenme konusu “ya hep, ya hiç” şeklinde algılanmamalı daha ziyade dengeyi gözetmeye çalışmalıdır.

Elbette eş, dost, akraba ziyaretleri yapılır ve birlikte şen sofralarda yemekler yenir. Ama çevrenize şöyle bir baktığınızda toplum olarak bu yemek işini özellikle bayramlarda “biraz fazla” abarttığımızı sizler de göreceksiniz. Malumunuz Ramazan Bayramlarında kan şekeri yüksekliği veya bunun tetiklediği sağlık problemleri hep konuşulur ve acil müdahale edilmesi gereken durumlar artar. Benzer şekilde Kurban Bayramlarında da bu kısa sürede fazla et yemenin getirdiği sağlık problemleri çok sık yaşanır. Hiçbir şey olmasa, en azından mide rahatsızlıkları, hazımsızlık veya mide bozukluğu şikayetleri oldukça fazla görülür.

Peki beslenmede bu kadar et yemenin ne zararı var, diye soracak olursanız, işte açıklaması…

Yediğimiz besinler, sindirim aşamasında çok küçük parçalara ayrılır ve bu parçalar bağırsaklarımızdan emilerek kana geçer. Bu ince ve küçük parçalar, kan dolaşımıyla vücudun her yerine dağılır ve ihtiyaç duyulan yerlerde kullanılır. Ancak işin bir de diğer tarafı vardır. Besinler parçalandığında, o besinin yapısına göre farklı maddeler oluşur. Örneğin, sebzeler sindirim sürecinden geçtikten sonra vücuda daha çok mineral, vitamin, enzim ve lif bakımından zengin bir muhteva bırakır. Bunlar, vücudu birçok yönden destekleyici maddelerdir. Ancak et, süt, yumurta gibi hayvansal gıdalar sindirim sürecinden geçtikten sonra oluşan ürünler daha çok fosforik asit, sülfirik asit ve ürik asit gibi asit özellikli maddelerdir. Yani, tahrip edici ve yakıcı özelliktedir. Dolayısıyla bunların kısa sürede vücuttan uzaklaştırılması gerekir. Belli bir orandan fazla bu maddeler vücutta birikirse, hücrelerin çalışması ve görevlerini yapması zorlaşır.

Her tarafı çöplerle dolu bir evde nasıl temiz ve sağlıklı bir yemek yapmak, temiz çamaşırları muhafaza etmek zorsa, buna benzer şekilde atık ve toksik maddelerle dolu hücreler de görevlerini sağlıklı yapamaz. Daha da ötesi, bu toksik birikimler zamanla hücrelerin ve dokuların yapısını bozar. Örneğin kanda ürik asit yükseldiğinde, bu zamanla dokularda birikir ve eklemlerde “tofüs” denilen sert oluşumlara sebep olur. Gut hastalığı olarak adlandırılan bu hastalık, çok et yiyen kişilerde görüldüğünden, eskiden “zengin hastalığı” olarak adlandırılırdı.

Kısaca, yapılması gereken hem bayramlarda hem da sair zamanlarda beslenmede dengeyi ve hücresel düzeyde destekleyici muhtevayı gözetmek ve buna uygun beslenmektir.

Şunu unutmamalıdır ki, sebebi her ne olursa olsun vücuttaki hassas ve ince dengeleri bozacak şekilde beslenmek, hem vücudun toksik yükünü arttıracak hem de boşaltım sistemlerini zorlayacaktır. Bu konudaki araştırmalar bütün bunlara ilave olarak, aşırı ve yanlış beslenmenin hücresel düzeyde iltihaplanmayı da arttırarak birçok ciddi hastalığa zemin hazırladığını göstermektedir.

Bütün bu bilgileri dikkate alarak doğru ve hücreleri destekleyici bir şekilde beslenmek, sadece Kurban Bayramını değil, bütün hayatımızı sağlıklı geçirmemize vesile olacaktır. Hepinize sevdiklerinizle birlikte sağlıklı, huzurlu ve mutlu bir Kurban Bayramı dilerim.

Yazarın web adresi: www.emineakin.com