Aydınlanma çağı denilen dönem batının tüm dünyaya empoze ettiği bir gurur tablosu olarak sunulagelmiştir. İnsanın tüm bağlarından kurtarıldığı, aklın ve bilimin öncülüğünde hürriyetine giden yolu açtığı iddiasıyla yola çıkan batı, kendi tarihini de bu çarpıtmalar üzerine inşa etti. Bireyin kutsallığını ve dokunulmazlığını ideoloji haline getiren batı düşüncesi yüz yıllar boyunca tüm dünyayı aldattı. Çünkü batı medeniyetinin bu iddialarına yakından baktığımızda bahsedilen özgürlüğün sadece kendinden olanları, hatta kendinden olup da sadece gücü veya parası olanları kapsadığını görürüz. İşte biz buna batı medeniyetinin özünü oluşturan “vahşi kapitalizm” adını veriyoruz.
Descartes ile başlayan Leibniz, Herder, Kant, Diderot, Rousseau, Hume, Locke ile şekillenen bu sürece batılılar “Aydınlanma Çağı” derler. Nihayetinde 19. yüzyılda Darwin’in teorisiyle ve Comte’un diniyle sosyal vechesini tahkim eden bu anlayış sadece güçlü olanın ayakta kaldığı bir doğal eleme yöntemini kabul eder. Yani batı medeniyetinin ahlak normları sadece beyaz ve güçlü olanı, kendinden olanı özgür birey olarak görür. Bu sebeple de 18 ve 19. yüzyılda yoğunlaşan Afrika’nın sömürgeleştirilmesi sürecini “medenileştirme” çabası olarak lanse eder. Bu sözde medenileştirme sürecinde katledilen Afrikalıların 500 milyon, köle olarak farklı kıtalara taşınanların sayısının ise 300 milyon civarında olduğu tahmin ediliyor.
Müslüman bir denizcinin yardımıyla 15. yüzyılın sonlarında Ümit Burnu’nu keşfeden Portekizliler ile başlayan bu sömürgeleştirme süreci başta Afrika olmak üzere Hint adaları, Cava adaları, Malay adaları, Seylan, Hint yarımadası, Güney Çin ve bölgedeki tüm alt kıta toplumlarını kapsayan bir sömürge dönemini başlatmıştır. Portekiz ile başlayan bu kan ve zulüm dönemi Hollanda, İngiltere, Fransa ve Almanya ile 1970’lere kadar devam etmiştir. Yani batılıların götürdüğü sözde medeniyet aslı itibariyle vahşi kapitalizmin “güçlü olan kazanır” ideolojisinin kan ve gözyaşıyla yoğrulmasından ibarettir. Batının sözde medeniyeti bu uzak ülkelerde alınabilecek ne varsa almış, sömürülebilecek ne varsa sonuna kadar sömürmüştür. Batının şimdiki ekonomik zenginliği de büyük oranda bu sömürge dönemine dayanmaktadır.
Erol Güngör “Bir medeniyet her şeyden önce bir değerler, inançlar sistemidir. Müesseseler bu değer ve inançların birer eseri olarak ortaya çıkar.” demiştir. Batı medeniyetinin temeli pozitivizme, materyalizme, oportünizme, pragmatizme kısacası çıkar üzerine kuruludur. Batının ahlak anlayışı ise Yahudi Hristiyanlığı(Pavlusçuluk), Roma kanunları ve Yunan düşüncesinin bileşiminden oluşmuştur. Weber’in ısrarla vurguladığı “Protestan Ahlakı” ise bu değerlerin dönüştürülerek şimdiki kültürel emperyalizmin doğuşunu sağlamıştır. Başta ABD, İngiltere ve Almanya olmak üzere şimdiki batılı ülkelerin ahlaki değerleri bu Protestan ahlaka dayanır. Sürekli yarış, sürekli yeniyi aramak, sürekli zenginleşmek ve sürekli en güçlü olmak arzusu bu Protestan ahlakının gereklerindendir. Bu ahlaka göre kazanmak için her şey mubahtır ve kaybedenin hayat hakkı yoktur. Batı medeniyetinin çıkmaza girmesinin asıl sebebi de işte bu ahlak anlayışıdır. Yani servetin belli ellerde toplandığı, geriye kalan kitlelerin ise çok az ile yetinmek durumunda kaldığı, sosyal çalkantıların hiç dinmediği, ruh hastalıklarının çoğaldığı, paylaşmanın, şefkat ve merhametin zayıflık olarak kabul edildiği bir cinnet hali.
Yılmaz Özakpınar medeniyeti “rasyonel bir inanç ve ahlak nizamıyla, insanı biyolojik bencilliğinin ve bireysel heveslerinin üstüne çıkaran bir ruhsal ve toplumsal yükselişin bilinci” şeklinde izah eder. Yaşadığımız salgında batı ülkelerinde ortaya çıkan manzaraya bir bakın. ABD’de evsizlerin sayısı 35 milyonu aştı. Brezilya’da başkent dâhil tüm şehirlerde yüzbinlerce evsiz sokaklarda pislik içerisinde hayatta kalmaya çalışıyor. Fransa, İtalya, İspanya, Portekiz, Hollanda gibi ülkelerde de manzara aynı. İnsanlar yerlerde yatan bu evsizlerin yanından adeta yokmuşlar gibi geçip gidiyor. Huzur, paylaşılırsa vardır. Bir tarafta zalim, öbür tarafta zulüm gören varsa, huzur her iki taraf için de yoktur. Vahşi kapitalizmin günümüzdeki simgesi ABD’de yaşananlar batı medeniyetinin her anlamda çöküşüne işaret ediyor. Çünkü batı medeniyetinin şu haliyle kan ve gözyaşından başka insanlığa vereceği hiçbir şey yoktur. İlerleme, bilim ve teknoloji bir araç olmaktan çıkıp amaç haline dönüştüğünde ahlakı da çöpe atmış oluruz. Bir medeniyet, teşkilatlı toplum hayatı olarak, her öğesi birbirini tamamlayan ahenkli bir bütündür. Onun için, bozulma nereden başlamış olursa olsun, bir medeniyet çökerken, ekonomi iflas etmiş vaziyettedir; adaletsizlik ve sömürü ayyuka çıkmış, inanç sarsılmış, sosyal dayanışma çözülmüştür. İşte batının günümüzde yaşadığı dram budur. Diğer toplumlar ise batı medeniyetinden uzak kaldığı ölçüde çöküşten kurtulacaktır.