Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Mısır ile Katar arasında yaşanan kriz devam ederken, Ramazan ayının ortasında beklenmedik bir şekilde patlak veren bu sürpriz gelişme nedeniyle ilgili her gün yeni bir iddia gündeme geliyor.

Önceleri krize Katar Emiri Temim Bin Hamed El Sani’nin Katar Haber Ajansı sitesinde yayınlanan açıklamalarının yol açtığı öne sürüldü.

Sitenin hacklendiği ve söz konusu açıklamaların asılsız olduğu ortaya çıkınca bu kez Katar’ın terörü desteklediği iddiası ortaya atıldı.

Fakat Amerika ve Avrupa bu iddiayı ciddiye almadı.

Krizi sürdürmekte kararlı görünen dört ülkenin Katar’la yaşadığı anlaşmazlığın nedeni konusundaki son bombayı BAE’nin Washington’daki elçisi Yusuf El Uteybe patlattı.

El Uteybe, Amerikan PBS televizyonuna verdiği röportajda Katar’la aralarındaki sorunun diplomatik olmanın ötesinde “felsefi” olduğunu söyledi.

BAE, Suudi Arabistan, Ürdün, Mısır ve Bahreyn’in on yıl sonra Ortadoğu’da “istikrarlı ve kalkınmış laik yönetimler” görmek istediğini, bunun da Katar’ın isteğiyle ters düştüğünü belirtti.

Katar’ın son on beş yılda Müslüman Kardeşler’e, Hamas’a, Taliban’a, Suriye ve Libya’daki silahlı gruplara destek verdiğinden bahsetti.

Kısacası Batı’ya, “Katar ve bizim aramızdaki savaş İslamcılarla laiklerin savaşı” mesajını vermeye çalıştı.

El Uteybe’nin bu sözleri, Suriye’de laikliğin bekçisi olduğunu ve Baas rejiminin gerçekte Suriye halkına karşı değil Müslüman Kardeşler’e karşı savaştığını söyleyen Beşşar El Esed’in açıklamalarını hatırlattı.

Amerika’nın ve Avrupa’nın desteğini almak için laikliğe vurgu yapmak klasik bir taktik.

Aynı taktiği sürekli kadın teröristleri ön plana çıkararak Batı’ya “Bölgede sizin değerlerinize en yakın grup biziz” mesajı veren PKK/PYD de uyguluyor.

BAE elçisinin bahsettiği laikliğin Zeynelabidin Bin Ali döneminde Tunus’ta uygulanan jakoben laiklik olduğunu söylemeye gerek yok.

El Uteybe’nin sözünü ettiği laiklik, belli bir yaşam biçimini halka zorla dayatan ve İslamcılara hiçbir şekilde hayat hakkı tanımayan, demokrasiyle ve insan haklarıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan bir model.

Kahir ekseriyeti mütedeyyin Müslümanlardan oluşan toplumlarda halkın özgürlük ve yönetime katılma talebine karşı diktatörlüklerin kendilerini korumak ve halka uyguladıkları baskıları sürdürmek için kullandıkları bir araç.

El Uteybe, on yıl sonra bölgede halkların özgür iradelerini yansıtan, seçimlerle iktidara gelmiş demokratik yönetimler görmek istediklerini söylemiyor.

İnsan haklarından ve özgürlüklerden hiç bahsetmiyor.

Bilakis Batı’ya İslamcıların iktidara gelmemeleri ve laikliğin devamı için diktatörlüklerin korunması gerektiğini anlatıyor.

El Uteybe’nin açıklamalarında dikkat çeken ve ilk bakışta çelişki gibi görünen bir nokta var.

BAE elçisi, şeriat devleti olma iddiasındaki Suudi Arabistan’ı da “On yıl içinde bölgede laik yönetimler görmek isteyen ülkeler” arasında sayıyor.

Dolayısıyla, “Kendisi laik olmayan ve alimleri laikliği küfür olarak gören bir ülke nasıl olur da bölgede laik yönetimler görmek isteyebilir?” sorusu gündeme geliyor.

Oysa El Uteybe’nin sözlerinde herhangi bir çelişki yok.

BAE Washington Büyükelçisi, Riyad’ın da on yıl içinde tamamen laik bir yönetime kavuşacağını anlatmaya çalışıyor.

Gelişmeleri yakından takip edenler, Suudi Arabistan’ın çoktan o yola girdiğini ve Trump’a Suud halkını dönüştürme sözü verdiği iddia edilen Veliaht Prens Muhammed Bin Selman’ın bu işe herkesten çok istekli olduğunu bilir.