Inertia, Türkçeye ‘eylemsizlik’ olarak çevriliyor: ‘Eylem yapabilecekken yapmama hâli.’ ‘Atalet’, inertia için belki daha doğru bir karşılık olabilir. Yani; ‘ayak sürümek’, yavaşlık, üşengeçlik, ‘durgunluk’… Newton’un 1. hareket yasasından, yön değiştirmeye karşı kayıtsızlıktan, hareket talebine tepkisizlikten söz ediyorum.

Kavramı, basit bir örnekle açıklayabiliyoruz. Düz yolda giden bir araç, sağa ya da sola dönerken içindekiler virajdan önceki yönde gitme eğilimindedirler. Bir anlamda dönmeye direnir, aynen devam etmek isterler. Bir süre dirençlerini korurlar. Araç dönmekte kararlı davranınca acele etmeden, isteksizce de olsa ona uyarlar.

Geçiş mevsimi 

Devlet Bahçeli’nin DEM Partililerle tokalaşması beş ay önceydi. İmralı’dan gelen mektubun kamuoyuna okunmasının üzerinden bir hafta geçti. Sorunun 100 yıllık olduğunu, 40 yılının terörle geçtiğini düşünürsek; çok kısa süreler.

Hızlı ilerlemenin ardından, bir büyük adım atmanın sonrasında, dengemizi bulmaya çalıştığımız günlerdeyiz. Umut ile korku, şüphe ile güven, endişe ile sakinlik iç içe, yan yana. İçinde samimiyet barındırdıkları ölçüde yaşananları, konuşulanları, itirazları, hatta öfkelenmeleri bile atalet mevsiminin normalleri kabul edebiliriz. Daha doğrusu; kabul etmeliyiz.

İmralı metninden çıkarılan sorular dile getiriliyor. Tüm grupların silah bırakmasından ne anlamalıyız? Gruplar içinde hangileri mesajın gereğini yerine getirir? Bu soruları sormak, bu soruların peşine düşmek de normal.

Daha da ileri gidebilirim: Mazlum Abdi’nin kendisine alan açma çabalarını, kısa vadeli oyalama taktiklerini dahi inertia ya da atalet ile açıklayabiliriz.

Sürecin yürütücülerinin kararlı olduğu görüldükçe içeride ya da dışarıda, ayak sürümeler bitecek, tepkisizlikler sona erecektir.

Çünkü neden?

1) Mektubun hüküm cümlesi, “tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir.” idi. Altında örgütün kurucusu olarak Öcalan’ın imzası var.

Mektubun baş tarafında Öcalan, örgütün tek teorisyeni sıfatıyla, feshin neden gerekli olduğunu izah ediyor. Örgütün doğal ömrünü tamamladığını, artık varlığını sürdürmesinin mümkün olmadığını anlatıyor. PKK’nın ve türevlerinin varlık sebebinin tamamen ortadan kalktığına işaret ediyor. Asıl mücadelenin demokratik olacağını, bunun da silah bıraktıktan sonra başlayacağını dile getiriyor.

Dolayısıyla, “feshetmelidir” ifadesi, pekâlâ “feshetmek zorundadır” biçiminde de okunabilir. Hatta; “feshetmek Kürt halkının yararınadır.” “feshetmekten başka çıkar yol yoktur.” versiyonları da geçerlidir.

2) Bu mektup, aslında gecikmiş bir mektuptur. Bu sebeple, mektuptaki tespitlerden tereddüt duymak mümkün değil. Hepsi, zamanın testinden geçmiş, onaylanmış, tersi akla getirilmeyecek tespitlerdir.

3) Çoğu zaman, önceki çözüm süreçlerinin başarısız olduğunu bir cümleyle söyleyip geçiyoruz. Evet, sonuca bakarsak öyledir. Ancak, yapılması ya da yapılmaması gerekenler konusunda, teorik ya da pratik pek çok tecrübe kazandık. Bunlar çok değerli kazanımlar.

4) Sorularımızı çoğunlukla dışa yönelik soruyoruz. Oysa, içeriye dönük sorularımız da var. “ABD ne der?” diye sorduğumuz kadar, belki ondan da çok, yurt içinde ne düşünüldüğünü sormamız gerekiyor.

Sürecin toplumsallaşması için çalışmamız gerektiği ortada. Toplumun sahiplenmesi, “Bu barış benim barışımdır” demesi çok önemli.

Atalet mevsimi uzun sürmez. Sonrasında; her kesimden, her bölgeden, her yaştan, barış gönüllülerine, barış elçilerine ihtiyacımız var.