Değerli okuyucum.
Dinimizde, Ramazan ve Kurban adında iki bayramımız vardır. Asr-ı Saadet’te bu bayramlar Iydül-Fıtr ve Iydül-Adhâ isimleriyle, hicretin 2. yılından itibaren kutlanmaya başlanmıştır. Kurban Bayramı namazı ve Kurban kesilmesi de yine bu yıldan itibaren yerine getirilmiştir.
Tekbirlerin Anlamı…
Kurban bayramının kutlandığı günler, aynı zamanda hicri 9. yıldan itibaren farz kılınan Hac ibadetinin ifa edildiği günlere denk gelmektedir. Hadis-i Şerif’lerde “Günlerin en faziletlisi” olarak bildirilen Arefe gününün sabahından itibaren bayramın 4. günü ikindi namazına kadar, 23 vakitte farz namazlardan sonra tekbir okunur. Bu tekbirlere Teşriktekbirleri denilir.
Bayram günlerinde okumamız vacip olan bu tekbirlerin bir hatırası olduğunu ifade etmek ve sizlerle paylaşmak istiyorum. Hz. Abdullah b. Abbas, (ra) Peygamber Efendimiz’den (sav) aldığı bilgilerle şöyle aktarıyor:
“Baba-oğul, Allah’ın emrine teslim oldular. Emr-i İlâhi’ye ikisi de boyun eğdiler. Babası eline bıçağı almıştı ki, Cebrail (as) beraberinde kocaman bir koçla semadan hızla yeryüzüne indi. Sesi yeryüzünde yankılanırken dilindeki zikir şuydu:
Allâhü Ekber, Allâhü Ekber…
Böylesine büyük bir sınava muhatap olan Hz. İbrahim, başını kaldırıp da bir koçla birlikte gelen Cebrail’i görünce büyük bir sevinçle bu zikre şu sözlerle iştirak etti:
Lâ ilâhe illallâhu vallâhü ekber…
Semada başlayıp yerde devam eden bu eşsiz zikri, canını Rabbine feda etmeye hazır olan; büyük bir teslimiyet ve rıza duyguları içinde bir kurbanlık gibi boynunu uzatan Hz. İsmail tamamladı:
Allâhü Ekber ve lillâhil hamd…
İşte her birimiz Kurban Bayramının dördüncü günü ikindi namazına kadar devam edecek bu tekbirleri okurken; bu tekbirlerin, aslında ilk defa, Hz. Cebrail ile birlikte teslimiyetin zirvesindeki baba-oğulun zikir ve tesbihleri olduğunu düşünerek okumalıdır.
Asr-ı Saadet’te Bayram Sevinci
Değerli okuyucum.
Bayram sevincinin en yüksek düzeyde yaşandığı Asr-ı Saadet’te bayram namazları genç kızlar ve kadınların da iştirak ettiği kalabalık bir cemaatle eda edilip, topluca tekbirler getirilirdi. Peygamberimiz (sav) bayramlara maddi ve manevi açıdan hazırlıklı girilmesini, bugünlerde temiz ve güzel elbiseler giyilmesini ve çocuklara da güzel elbiseler giydirilmesini isterdi. Bayram günlerinde kılıç ve diğer silahların taşınmasını yasaklamıştı. Çünkü Resul-i Ekrem (sav) bayramın huzur ve sevinç ortamının hiçbir surette bozulmasını istememişti.
O dönemde çocuklar, bugün Anadolu’da artık unutulmaya yüz tutmuş; kovalamaca, çizgi, ceviz, aşık ve misket (o zamanki adıyla cülâhik) oyunlarını oynarlardı. Bunların hiçbirinde kumar söz konusu değildi.
Peygamberimiz’in, bayram günleri için, “yeme-içme ve zikir günleri” ifadesine ilave olarak “Tekbir getirmek suretiyle bayramlarınızı süsleyiniz.” tavsiyesini şöyle anlamak da mümkündür: Müslüman, kendisini bir bayrama daha ulaştıran Allah Teala’ya şükretmelidir. İmkanları elveriyorsa kurban ibadetini gönül hoşluğu içinde yerine getirmeli, kurban etini eş-dost ve yoksullarla paylaşmalı ve ailesine ayırdığı kısmı da huzur ve sürur içinde yemelidir. Her yemek sonunda bunca nimetleri bahşeden Allah’a hamd etmeli ve yeryüzünün muhtelif yerlerinde sıkıntı içinde olan mümin kardeşlerini için de dualar etmelidir. İşte o zaman bayram, Rabbimizin rızasını kazandıran, gönüllere sevinç ve huzur bahşeden güzel bir zaman dilimine dönüşmüş olur…
Asr-ı Saadet tadında bayramlar yaşamanız dileğiyle, sağlıcakla kalınız.