Size ne hissettirip neyi hatırlatıyor bilemiyorum ama CHP siyaseti bana uzun zamandır Şener Şen ve Kemal Sunal filmlerindeki o komik replikleri hatırlatıyor.

Yazılarımda da bunlardan epey kullandığımı hatırlıyorum.

Hatta bazı dönemlerde izledikleri yol ve yöntemler o kadar ileri bir komedi oluşturdu ki ilham aldıktan sonra, “Neo-Mahoculuk” diye bir kavram dahi ürettiğimi hatırlıyorum.

Zira “Maho Ağa” karakteri âdeta yeni bir versiyonla sahneye çıkmış gibiydi.

“Evet, yaptım ama bir sor bakalım; niye yaptım Bilo?” pişkinliği, benzer şekliyle ne kadar da çok çalındı milletin kulağına.

İBB Başkanı’nın âdeta bir “teflon karakter” özelliğiyle üzerine nasıl hiçbir şey yapıştırmadığını defalarca gördük bu zeminde.

“Vız gelir tırıs gider.” ifadesi, bence teflon karakterleri en iyi yansıtan ifadelerden biri.

Millet kar yüzünden yolda kaldığında; kendisine özel karla mücadele araçları eşliğinde gidip, İngiliz Büyükelçisiyle yediği o yemeği nasıl da “daha önemli” olarak lanse etmişti değil mi?

O değil de; zamanlaması kötü yemeğe laf edenler kendisini kötü hissetmişti âdeta.

“Tatil bana yakışıyor.” repliğinin üstüne ise bir replik tanımıyorum.

Ya başkalarına “çalış” diyenlerin tatili nasıl savunduğu komedisi?

Neredeyse, “Soruyu soran gazeteciler utanmalı.” diyeceklerdi.

Hiçbir senarist bu kadar etkili bir “teflon karakter” cümleleri üretemezdi.      

Ben bu komedi hatta bazen absürt komedi, safsata ve stratejik yalancılık karması siyaset biçiminin Sayın Kılıçdaroğlu ile başladığına inanıyorum.

Hani şu seçmen kütüğüne kayıt olmayı unutup da kendisine oy veremediği o meşhur seçimin meşhur ifadesi “Kâğıttepe” vardı bir de; Kâğıthaneliler iyi hatırlayacaktır.

Hatta İBB Başkan adayı olarak oy kullanabilsin diye kendisine oradan bir adres verilecekti.

Küçükçekmece Yarımburgaz civarlarında bir inşaat şantiyesine girip “İstanbul çamurdan geçilmiyor.” filmini çeken Gürsel Tekin de o seçim kampanyasının başındaydı.   

CHP’nin geleneksel kodları daha çok gerilim, askerî aksiyon ve korku filmlerini çağrıştırırken şimdi bunlara yepyeni alanlar eklendi.

Bugün iktidar olamayan ya da yönetime ortaklık edemeyen vesayet odaklarının da etkisini kaybetmesiyle korku ve askerî aksiyon sahneleri gerçek sonuçlar üretemiyor hamdolsun.

Tek parti dönemi ve 28 Şubat, CHP’nin en acı sahneleridir.

Şimdi ellerinde kala kala bahsettiğim alanlar kaldı.

Ayrıca kurgu film konusunda da çok mahirler; özellikle metaverse öne çıkıyor.

Ama bilim kurgu konusunda değil bu başarı elbette.

O konudaki maharetleri daha çok inkâr üzerine kurulu.

Alan ile çok alakaları olmadığı için milletin önünde ne kadar komik duruma düştüklerini ya da düşeceklerini hiç öngöremediler, öngöremiyorlar.

“Kalorifer peteği” dedikleri KAAN, “profil demiri ve teneke” dedikleri Kızılelma, yok dedikleri Karadeniz gazı; hakikati görenlere ne çok şey anlattı.

Aşağıladıkları TCG Anadolu, İstanbul Sarayburnu’na demirlediğinde, oluşturmaya çalıştıkları algılar tuzla buz oldu.

Bilim kurgu konusunda ne kadar başarısız olduklarını pek çok örnek ortaya koydu.

CHP’nin insan sevgisi bile başka bir film tarzının konusu hümanizm riyasıyla.

Dostoyevski ne diyordu; “İnsanlığı seviyorlar ama gerçek insandan nefret ediyorlar.”

İnsan mı?

Evet, CHP için insan bile ayrıma tabi.

Ölen, eğer CHP’nin sorumluluk alanındaki bir ihmal sonucu ölmüş ise o yok hükmümdedir.

Beşiktaş’ta yanan 29 canı, Kartalkaya’daki 78 canı, İzmir’de elektriğe kapılan iki canı gördüler mi mesela?

Yani diyeceğim o ki; neresinden bakarsanız bakın film gibi bir CHP var ortada…

İşte hepsi bu…