Allah aşkına biri şu Sayın Özgür Özel’e biraz İdare Hukuku öğretsin.
Eğer mümkün olmuyorsa hiç değilse bir parti hukukçusu, eline bir not tutuştursun.
Hiç oluşmayan bir hukuki sürecin zaman aşımının da olamayacağını iyice bir kavratsınlar kendisine.
İBB Başkanı’nın diploma meselesinde “mutlak butlan” yani “çürük” olarak ifade edilen bir durum söz konusu.
Şöyle ifade edeyim; reşit bir insan henüz üç yaşında olan bir bebekle bir miras anlaşması yapsa ne olur?
Ya da bu bir anlaşma olur mu?
Burada açık bir çürüklük söz konusu olduğu için hukuki süreç hiç başlamamıştır.
Dolayısıyla da anlamak istemedikleri şey, YÖK’ün tanımadığı bir üniversitemsi yerden yapılan usulsüz, hukuksuz geçiştir.
YÖK’ün denetleme kurulu da bunu zaten tespit etmiş.
Bana kalırsa hiçbir karışıklığı olmayan bu geçişteki usulsüzlüğün tespiti, YÖK için çok net ve basit bir konudur.
Siyaseten bulandırmaların çokça konuşulur kıldığı ve belki de uzun yıllar konuşulacak konu, YÖK açısından çok açık ve nettir.
İBB Başkanı’nın avukatlarının ve onun savunucusu medya figürlerinin, etrafında dönüp kendileri için tutunacak kavram aradıkları metinler, YÖK açısından çok sade ve yalındır.
Aslında savcılığın, İstanbul Üniversitesine “diplomayı geri çağır” dediği yazının ilk hâlini bile nasıl manipüle ettikleri ortada.
İkinci yazıyla çok daha açık hâle gelince bütün manipülatörler manşetlerini ya da paylaşmışlarını silmek zorunda kaldılar.
Benim için işin bir başka yönü de “Aman ne olacak canım; 30 yıl önce yaşanmış, bitmiş. Niye karıştırıyorsunuz? Bu, İBB Başkanı’nın oylarını yükseltmekten başka bir işe yaramıyor.” ifadeleridir.
Bu, aslında çıkarlar gerektirdiğinde nelerin tolere edilebileceğini göstermesi bakımından çok dramatik.
Düşünebiliyor musunuz?
Bu insanlar kendilerince adaletten, hukuktan bahsediyorlar ve “Bu ülkede hukuk kalmadı.” diyorlar bir de.
Ne günlere geldik!
Acaba hakkı gasbedilen kendi çocukları olsaydı yine de bu hukuksuzluğu savunabilirler miydi?
Bir siyasi partiyi ya da kitleyi arkasına alan herkes dokunulmaz mıdır?
Bir “rabarba siyaset” biçimi üreterek hakikatin duyulmasına mâni olmak anlaşılır değildir.
Yaygara kopararak iktidarı sindirmek ya da hukuka ayar vermek, artık kimsenin göz yumacağı bir şey olmamalı.
Kimin, neyi savunduğunu çok iyi görmesi gerekiyor.
Sırf çıkarları için her türlü yalanı örtmeye çalışanlar; haktan, hakikatten dem vuruyor.
Güya veteran gazeteci rolü oynuyorlar.
Her türlü ifşaatın, dava açmanın ya da ihbarın hiçbir yerinde olmayan iktidara, “Muhalefeti ve adayını sindirmeye çalışıyor.” diyorlar.
Artık çuvala sığmayan mızrağı görmeyen mi kaldı?
28 Şubat’ın azmettirici aktörlerinden şaşırtıcı bir siyaset tarzı beklemek beyhudedir.
“Top, İstanbul Üniversitesi’nde.” diyorlar son bir sığınak olarak.
Şunu ifade edeyim; hukuksuzluğu YÖK tespit eder, İÜ de uygular.
Uygulamama lüksü olamaz.
Kaydı İÜ tutuğu için o silecektir sadece.
Şikâyet üzerine ortaya çıkmış ve zemini İdare Hukuku açısından “çürük” olan bir durumu savunmaları mümkün değildir bana göre…
28 Şubat’ı hayaletler yapmadı… Unutulan tarih tekrar eder… Unutma!