Aziz okuyucum.
Ailede Muhammedî Muhabbet’in devamı için iyilikleri unutmamak, kadir-kıymet bilmek önemlidir. Bu iki hususun da vefâ duygusuyla yakından alakası vardır. Geçen haftaki yazımızda, Sevgili Peygamberimizin, eşi Hz. Hatice’ye karşı gönlünde taşıdığı vefa duygusunun nice örnekleri olduğundan söz etmiştik. İşte o anlamlı hatıralardan biri…
“Hatice’nin kabrinin karşısında”
İslâm ordusunun büyük bir ihtişamla Mekke’ye girdiği gündü… Ordusunun başında Resûl-i Kibriyâ (sav) Efendimiz, mahzun bir şekilde terk ettiği yurduna, muzaffer bir komutan olarak geri dönmüştü. Akşam olunca nerede gecelemek istediği kendisine sorulunca, Yüce Resûl (sav) Hacûn mevkiinde kendisi için bir çadır kurulmasını arzu ettiğini bildirdi… Burası, Mekke’nin en büyük kabristanı olan Cennetü’l-Muallâ’yı karşıdan gören bir yerdi… Ve burası, sevgili eşi Hz. Hatice’nin kabrinin tam karşısındaki bir alandı… Ne dersiniz? Kendisine Mekke’nin en güzel ve ihtişamlı evleri tahsis edilmek üzere hazır beklerken, Sevgili Peygamberimizin, Cennetü’l-Muallâ kabristanının karşısında gecelemeyi istemesi, yıllar önce kaybettiği ama hiç unutamadığı eşine olan vefasından başka neyle açıklanabilirdi?..
Evlilik bir dinî ibadet ve aynı zamanda bir sözleşmedir. Her söze vefâ gerekir. Eşlerin, nikah akdinde, “iyi günde, kötü günde birbirlerine destek olacaklarına” dair verdikleri söz gereği birbirlerine karşı anlayışlı, sabırlı ve hoşgörülü olması bu vefaya en güzel örnek olacaktır.
Aile yuvasında muhabbetin devamı için eşlerin birbirine karşı “kişilik hakları” hususunda saygılı davranmaları şarttır. Bunu zaman zaman tekrarlamak durumunda kalıyoruz; zira birçok problemin temelinde bu haklara saygısızlık bulunuyor. Şimdi geliniz Asr-ı Saadet günlerine gidelim ve “En Güzel Örnek” Efendimizin hayatına bakalım…
“Nezaketli ve güleryüzlü eş…”
Nebiyy-i Muhterem (sav) Efendimizi bize anlatan Hz. Aişe (ra) validemiz, “Resûlullah, hanımlarıyla başbaşa kaldığında insanların en nezaketlisi ve güleryüzlüsüydü…” demektedir.
Hz. Peygambere eş olma şerefine nâil olmuş bu değerli annemizin tespiti son derece anlamlıdır. Aktardığı diğer bilgilere göre, eve girişinde mutlaka hanımına selam veren Peygamberimiz, geceleyin eve geç bir vakitte geldiği takdirde, uyuyanı uyandırmayacak, fakat uyanık olan bir kimsenin de duyabileceği hafif bir sesle selam vererek içeri girerdi. Anlaşılan, hem ev halkını tedirgin etmekten; hem de yüksek ses tonuyla onları rahatsız etmekten kaçınarak aynı zamanda bir nezaket örneği de sunmaktaydı ümmetine…
Zarâfet ve nezâketin muhabbete katkısını anlamak adına şu hadisi ne kadar anlamlıdır!:
“Eşinin ellerini avuçlarına alarak yüzüne bakan ve bu esnada birbiriyle bakışan eşlere Allah da rahmet nazarıyla bakar ve günahları parmaklarının arasından dökülür, gider…”
Sevgili Peygamberimizin bu müjdeli tavsiyesi sonrasında diyebiliriz ki, Yüce Resûl (sav) eşler arasındaki muhabbetin fiziksel temasla da hissettirilmesini istemektedir. Çünkü biliyoruz ki, eller ve parmaklar, sevginin aktarılmasında önemli bir rol oynarlar.
Netice olarak eşlerin, birbirlerinin ellerinden tutarak sevgiyle bakışmaları bile, sünnet-i seniyye’dir ve eşlere sevap kazandıran salih bir ameldir.
Konuya gelecek yazımızda devam edeceğiz. Yuvalarınızda huzur ve saadetler dileğiyle…