Değerli okuyucum.
Eğitim-öğretim kurumlarının açıldığı şu günlerde, Resûl-i Ekrem (sav) Efendimizin isimlerinden biri olan “el-Muallim” üzerinde durmak istiyoruz. Şanlı ecdadımızın, şimdilerde kullandığımız öğretmen yerine kullandıkları bu kelime, aynı zamanda Peygamberimizin hem isimlerinden biridir hem de en önemli vasfıdır.
“And olsun ki, Allah müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Çünkü onlara Allah’ın ayetlerini okuyup, günahlarından ve hatalarından arındıran bir peygamberi aralarından seçerek göndermiştir. O Peygamber, onlara Allah’ın kitabını ve Hikmet’i de öğretiyor.” (Al-i İmran, 164)
Konuyla ilgili ayetlerden biri olan bu ayet, Peygamberimizi bize bir “muallim” (öğretmen) olarak tanıtıyor, kendisi de bir hadisinde “Elbette ki ben, bir öğretmen olarak gönderildim” buyurarak bu vasfına dikkat çekiyordu.
Altmış üç yıllık hayatına baktığımızda Habib-i Ekrem (sav) Efendimizi, kulluk ve günlük hayatında bir “öğretmen” olarak görürüz. “Az da olsa devamlı olan ibadetlerdir, makbul ve faziletli olan…” buyurarak ibadetlerde devamlılığın, azlığından veya çokluğundan daha önemli olduğunu öğretti bizlere. Günlük hayatında sıradan bir insan olarak yaşayarak, bu dünya hayatına fazla meyletmemeyi öğütledi âdeta… Arkasına yaslanarak zevk u safa içinde yemek yiyen kralların aksine büyük bir tevazu ile “Ben kulum, kul gibi yerim” diyerek, nimeti veren Rabbine karşı alçak gönüllük nasılmış, onu gösterdi insanlık âlemine…
Gençliği ne kadar nezih geçtiyse ise evliliğinde de o kadar nezâket doluydu… O’na eş olma şerefine nâil olan annelerimizi, O’nun zarâfeti ve nezâketi adeta büyüledi. Yaşadığı aile hayatında akrabalığın, karı-koca hukukunun, bir hayat arkadaşı olarak eş olmanın, bir baba ve dede olmanın tüm güzel örneklerini görmek mümkün oldu. İnsanlık en mutlu aile tablosunu O’nun ailesinde gördü. Her bir davranışı ile hemen her konuda güzellikleri telkin eden ve öğreten bir öğretmen oldu. “Müminin bu dünyadaki cenneti ailesidir” diyerek, huzuru aile ortamında aramak gerektiği öğretti bizlere…
“Çocuklarınız Allah’ın size bir armağanıdır.” buyurarak bir evlada sahip olmanın farkında olunması gerektiğine dikkatimizi çekti ve “Eğer birini diğerinden üstün tutacak olsaydım ben kız evladı üstün tutardım” diyerek kız evladın değerini ortaya koydu. Kendi kızlarını ve özellikle küçük kızı Hz. Fatıma’yı her tavrı ve her sözüyle yücelterek insanlara bu konuda da en güzel örnekler sundu. İnsanlık, çocuk sevgisinin farkına O’nunla vardı. “Çocuklarınızı çok öpün. Çünkü her bir öpücüğünüz size cennette bir mertebe kazandıracaktır.” tavsiyesiyle, çocuklarla kurulacak duygusal bağın yolunu öğretti ümmetine…
Gençlerle ilgilendi. Hz. Ali, Mus’ab b. Umeyr, Abdullah b. Ömer, Hz. Zeyd ve oğlu Üsame, Hz. Abdullah b. Abbas ve daha yüzlerce genç sahabi onun eğitiminden geçip etrafa ışık saçan birer kandil oldular. “İbadetle serpilip büyüyen gençlerin mahşer gününde Allah’ın özel rahmet gölgeliğinde ağırlanacak bahtiyar kimselerden olacağı” müjdesini verirken, şeytanın, günah işleme gafletinde bulunan gençleri ümitsizlik girdabına düşürmesine engel olmak istercesine, “Allah katında en sevimli insanlardan bir kısmı da günahına hemen tövbe eden gençlerdir” buyurarak genç ümmetinin elinden tuttu bu ümit dolu sözleriyle…
Sonuç olarak diyebiliriz ki, doğumundan vefatına kadar, tüm insanlık ve O’na iman eden ümmeti hep güzellikleri ve hep iyilikleri öğrendi O’ndan… Öğrenmeye de devam ediyor; çünkü geride bıraktığı Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyyesi, Allah Teâlâ’nın kıyamete kadar koruması altında yeryüzüne nurlar saçıyor…
Tüm öğrencilere ve öğretmenlere, hayırlı ve verimli bir eğitim-öğretim yılı dileklerimle…