Nerede okuduğumu ya da kimden duyduğumu hatırlamıyorum ama şöyle bir cümle var zihnimde “zaman çoğu kez acıtarak öğretir ama yine de o en güzel öğretmendir.”
İnsan bazı şeyleri öğrenmek istese ve bunun için gayret etse de öğrenemiyor. Aslında yaşayarak hatta yara alarak, yaralanarak gördükçe daha kolay öğreniyor ve böyle olunca da unutmuyor. Tecrübe de bunun gibi sanıyorum. Nasıl ki yara geçse de izi kalıyorsa insan da yaşadıkça izler biriktiriyor ve ismine tecrübe diyoruz biz de.
…
Ben danışmanın, fikir almanın, bir bilene sormanın her zaman faydalı bir şey olduğuna inananlardanım. Mümkün olabildiği kadar da böyle yapmaya, böyle yaşamaya gayret ediyorum. Zira bizim ilk defa birinin başına gelmiştir diye düşündüğümüz ve kim nereden bilecek ki diye de hayıflandığımız daha evvel birilerinin yaşadıkları aslında. Ve bazen yükü kaldırmak için de birilerinin omuz vermesine mecburuz. Kaldırabileceğimizi zannettiğimiz pek çok yükün altında eziliyoruz çoğu zaman. Ve ruhumuz bunca yükü tek başına taşımaya katlanmak zorunda değil ki. Birini bulmak gerek, birine sormak, hiç değilse anlatabilmek birine…
Elbette doğru kişiyi bulmak da önemli mesele.
Daha önce bununla ilgili şöyle söylediğimi hatırlıyorum;
“Evet evet, esas mesele bu; halden anlamak…. Bizim vaktimizde en zor bulunan insan bana kalırsa halden anlayandır. Yok gibidir neredeyse ya da varsa bile bulunmaz. Ne bileyim “insan insana muhtaçtır” diyorlar ve doğru da söylüyorlar. Ama zor be kardeşim, halden anlayan, derman olan, dinleyen birini bulmak çok zor.
Evvelden şöyle bir cümle yazdığımı hatırlıyorum; “Asıl dost, ağladığın vakit gelip gözyaşını silen değil oturup da seninle gözyaşı dökendir…” Halen dahi aynı yerde miyim ve yeniden yazsam aynı cümleyi söyleyebilir miyim? Emin değilim. Zira zaman insanı değiştiriyor ama şunu biliyorum ki bazı insanlar talihlidir. Hallerinden anlayan, dertlerini bilen, söylemeden dinleyen, bakmadan gören dostları vardır. Aslında yanlış söylüyorum “dostları” değil bir “dostu” vardır ve zaten o kadardır. “
…
Kıssa bu ya gencin biri gönül ehli bir dervişin yanına gider. İçin sıkkın, derdi çok ve gönlü dardır. Derdini anlatacak, sırrını kavrayacak ve yükünü hafifletecek bir çare bekler.
– “Efendim” der “bana bir çare deyin ki içimdeki yük hafiflesin”
Derviş başını kaldırıp da gencin yüzüne bakar sadece ve tek bir kelime söyler
– “Affet” der ve yürüyüp gider.
…
Bu da bu yazıdan çıkacak nasihat olsun. Affetmek, hafiflemektir…