Yıl 1974.

Temmuz aynının 20’si.

Mescid Dağları’nın zirvesinde yayladayız. Bir grup insan çayırın başında, duvarların üstüne oturmuş telaşlı bir şekilde birşeylerle ilgileniyorlar. Akşamüstü kuzuları otlatmaktan dönüyorum. Bu tabloyu görünce “Komşular hazine ya da tarihi bir kalıntı buldular” diye düşünüyorum. Çünkü yaylada sohbetlerin baş konularından bir tanesi, birilerinin yörede bulduğu hazine nedeniyle zengin olması.

Gruba yaklaşıyorum, hışırtılardan birtakım sesler duyuyorum. Sonra fark ediyorum ki, taşlar üzerine konmuş, radyodan birşeyler dinleme telaşındalar. Bu her zamanki gibi arkası yarın dinlemeye benzemiyor. Herkesin yüzünde bir ciddiyet hâkim. Biraz daha yaklaşınca “Türk paraşütçüleri Girne’ye indi” cümlesini duyuyorum.

Bu ve benzeri cümlelerle yoğun bir şekilde gündemimize giren Kıbrıs yaklaşık 40 yıldır gündemimizden hiç düşmedi. Anavatanın bir de yavru vatanı olduğunu öğrendik. Politikalarımızın, komşularla ilişkilerimizin ana belirleyici unsuru Kıbrıs oldu.

Kıbrıs yüzünden Amerika’nın Avrupa’nın ambargosuna maruz kaldık. Defalarca Yunanistan’la savaşın sınırından döndük. 1974’ten 2000’li yıllara kadar iç politikamızında baş aktörlerinden biri Kıbrıs idi. Farklı düşünenler Kıbrıs’ı satmakla suçlandı. Neredeyse vatan sevgimizin ölçüsü Kıbrıs’tı. Siyasi partiler seçim propagandalarında Kıbrıs’ı kurtarmak veya satmak ikileminde bocalayıp durdular. Zamanın dışişleri bakanı Turan Güneş’in Londra görüşmelerinden çıkışta ifade ettiği “Ayşe tatile çıkabilir” cümlesinin bir parola olduğunu ve işaretten sonra harekatın başladığını öğrendik. Harekat emrini kimin verdiği de hep tartışma konusu oldu. İç politika malzemesi idi. Dönemin başbakanı CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit, MSP Genel Başkanı Necmettin Erbakan’la koalisyon yapmıştı. Erbakan Başbakan Yardımcısı idi. Hareket kararının verilmesinde Erbakan’ın büyük baskılarının olduğunu ve Ecevit’i bu harekete mecbur ettiğini çok dinledik. Konu bu kadar gündemi işgal edince ulusal ve uluslararası derin yapılar tarafından Türk devletinin istikametini belirlemekte kullanıldı. Bugün şu soruyu daha sağlıklı sorabiliyoruz. Koca Türk devletini sadece bir konu üzerinden bu kadar meşgul etmek ne kadar doğruydu?

PEKİ KIBRIS NERESİ VE NEDEN BU KADAR ÖNEM ARZ ETTİ?

Kıbrıs Akdeniz’de bulunan üçüncü büyük ada. Birinci Sicilya, ikinci ise Sardunya adası. Kıbrıs, Türkiye’ye 65 km uzaklıkta, Suriye, İsrail, Mısır, Lübnan ve Akdeniz’in batısına Avrupa ve Kuzey Afrika’ya giden yollar üzerinde. Yani konum itibariyle stratejik bir noktada duruyor. Akdeniz’in doğusunda bir kilit taşı gibi.

Kıbrıs tarih boyunca Ortadoğu’dan gelen çeşitli kavimlerin yaşadığı yer olmuş. Mısırlılar, Hititler, Fenikeliler, Asurlular, Romalılar bu topraklarda uzun süreli egemen olmuşlar. Ancak ana dönüşüm Aslan Yürekli Rişard’ın Üçüncü Haçlı Seferleri sırasında adaya yerleşmesi ve daha sonra adayı Tapınak Şövalyelerine satmasıyla başlar. Bu dönemden sonra adada Rum kültürü yayılmaya başlar. Yaklaşık 300 yıl adayı Tapınak Şövalyeleri yönetir. 1489’da Şövalyenin bir Venedikli ile evlenmesi ve daha sonra ölmesi sonucu ada Venediklilere kalır.

Osmanlı devleti hac yolunu Hıristiyan korsanlarından korumak amacıyla 1570 yılında Lala Mustafa Paşa ve Piyale Paşa komutasında oluşan orduyla Kıbrıs’ı fetheder. Karaman bölgesinden getirilen Türkler bu bölgeye yerleştirilir. Bugün Kıbrıs’ta yaşayan Türkler Karaman’dan getirilen Türklerin torunlarıdır.

93 Osmanlı-Rus harbinden sonra ada İngilizlere kiraya verilir. İngilizlerin doğrudan ve dolaylı yönetimi 1960 yılına kadar sürer. 1960 yılında Rum ve Türk toplumunun katılımıyla cumhuriyet kurulur. Ancak Rumlar adayı tek başlarına yönetmek istemektedirler. Her fırsatta Türkleri adadan temizlemenin gayreti içinde olurlar. Terör eylemlerine başvururlar. Bu hareketler karşısında Türklerde mukavemet teşkilatları kurarlar. İki toplum arasında mücadele 1974 müdahalesine kadar sürer. Türk ordusunun müdahalesi sırasında 500’e yakın askerimiz şehit olur. Rumlar ise 4 bin kayıp verirler. Müdahaleden sonra toprakların yüzde 30 kadarı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde, yüzde 60 kadarı Rum Cumhuriyeti’nde, yüzde 3 ise İngilizlerde kalır.

Güneyde Kıbrıs Cumhuriyeti, kuzeyde ise Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kurulur. Bugün adanın nüfusu, 300 bini kuzeyde olmak üzere 1 milyon 200 bin kadardır.

Bu dönemden aklımızda kalan isimler Makarios, Dr. Fazıl Küçük, Rauf Denktaş, kurumlar ise Türk mukavemet teşkilatı, EOKA…

DEĞİŞEN KIBRIS POLİTİKALARI

Türkiye’de AK Parti’nin iktidara gelmesiyle birlikte Kıbrıs politikalarında da radikal değişimler oldu. AK Parti hükümeti sorunu çözmek için dönemin Birleşmiş Milletler teşkilatı Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından hazırlanan plana sahip çıktı ve yapılan referandum sonucunda Türkler plana evet derken Rumlar büyük bir çoğunlukla hayır dediler. Böylece Rumların adil ve kalıcı bir barış istemedikleri ortaya çıktı. Bu referandumdan sonra artık Batı Türkiye’yi suçlayamadı. Ve konu Türkiye’nin ana gündem maddelerinden çıkmış oldu. Bu dönemde Türkiye Kıbrıs’a ekonomik olarak daha büyük destekler verdi.

AK Parti Türkiye’de yaptığı başarılı çalışmalarla birçok projeye imza attı. Tarih boyunca su sorunu çözülemeyen İstanbul’un su sorununu çözdüğü gibi Kıbrıs’ında su ihtiyacını deniz yoluyla borularla çözdü. Anamur’dan Kıbrıs’a 80 km boru döşenerek bir ilk gerçekleşti.

HALA SULTAN KOLEJİ

Kırk yıl öce Mescid Dağları’nda adını duyduğum Girne’ye iki defa gitmek nasip oldu. Ada bende ada hissini uyandırmadı; belki de büyük olmasından kaynaklanan bir durumdur. Sanki ada deyince 360 derece denizi görecekmiş hissi oluyor insanda.

Son gidişimiz kalabalık bir heyetle oldu. İstanbul Ticaret Odası’nın 6 ayda bir yaptığı toplantılardan bir tanesinin de Girne’de yapılması dolayısıyla Kıbrıs’a kalabalık bir meclis heyetiyle beraber gittik. Lefkoşa Ercan Uluslararası Havaalanına indik. Unutmadan söyleyeyim, Türk vatandaşlarının Kıbrıs’a gitmesi için pasaporta ihtiyaç yok. Yanınızda nüfus cüzdanınızın olması yeterli.

Alandan bindiğimiz araçlarla Lefkoşa’nın biraz dışında bulunan Hala Sultan Koleji’nin yurt, cami, kütüphane gibi sosyal tesislerinin temel atma törenine katıldık. Bu tesislerin yapılmasını İlim Yayma Cemiyeti, TOBB gibi kuruluşlar üstlenmiş. Açılış ve temel atma töreni vesilesiyle Türkiye’den Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu da burada. Kıbrıs Başbakanı ve üst düzey yetkilileri de törende.

Havanın sıcak olması dolayısıyla kurulan çadırların birinde, gölgede, törenin başlamasını bekliyoruz. Bu sırada okuldan çocuklarda tören alanına geliyorlar. Gençlerden bir tanesi yanımda sıcakta bekliyor. Ona işaret ediyorum, yanımdaki sandalyeye oturuyor. Tanışıyoruz. Nereli olduğunu soruyorum. “Erzurumluyum” diyor. Neresindensin diye soruyorum. “Tortumluyum” diyor. Hemşerimi bulunca birden imam hatip günlerime dönüyorum. Ben de Tortum’un Dikmen köyünden Erzurum’a gelerek imam hatibi okudum. Bu genç hemşerim de babasının Kıbrıs’a yerleşmesi nedeniyle Hala Sulan Kolejinde imam hatip okuyor. Sonra sohbet ettik fotoğraf çektirdik. Fotoğrafları kendisine göndereyim diye elektronik adresini aldım, ancak kaybettim ve de fotoğrafları gönderemedim.

Hala Sultan Koleji’nin sosyal mekânlarının temel atma töreni konuşmalarla gerçekleşti. Kıbrıs Başbakanı’nın konuşmasında bu okul ve tesislerin manevi önemine dair hiç bir ifade geçmemesi beni şaşırttı ve de üzdü. Zaten Kıbrıs’ta bir maneviyat eksikliğinden hep söz edilir. Başbakan’ın konuşması bunun bir delili değildir inşaallah. Hala Sultan Külliyesi Kıbrıs’ta büyük bir boşluğu dolduracak gibi görünüyor. Gittiğim yerlerde manevi mekânları ziyaret ederek ibret almaya çalışırım. Çok istememe rağmen Hala Sultan’ı ziyaret etme imkânı bulamadım. Şimdilik adına yapılan bu güzel müessese ile yetineceğiz. Ya nasib…

Hala Sultan İlahiyat Koleji’nin bugünlerde bir sendikanın dava açması sonucu sıkıntılı günler geçirdiğini haberlerden okudum. Kıbrıs’a büyük bir kimlik kazandıran bu güzel projenin sudan bahanelerle sıkıntıya düşmesi Kıbrıs’a kaybettirir. Üzerine bu kadar titrediğimiz,canımızı feda ettiğimiz, nice sıkıntılaradüçar olduğumuz bu güzel beldede kendi insanlarımız eliyle değerlerimize savaş açılması ne kadar acı bir durum. Kıbrıs var olacaksa değerleriyle, kimliğiyle, maneviyatıyla var olacaktır.