İnsanın bazen öylece durduk yere ve sebepsiz hatırladıkları oluyor. Hiç düşünmeden ve hiç beklemeden bir yerlerde kalmış ya da kaldığını sandığı hatıraları ansızın ortaya çıkıyor. Benim de bazı zamanlar nedensiz yere hatırıma Muhsin Başkan geliveriyor. Sonra onunla ilgili görüntüleri izlerken buluyorum kendimi. Bir görüntüde “iki saniye sonrasına bile hükmedemediğimiz hayatta fırıldak olmaya gerek yok” diyor mesela. Sonra bir başkasında doru bir atın üzerinde rüzgâra karşı gittiğini görüyorum. Bir başkası sonra bir başkası derken bir hüzün gelip de yerleşiyor içime.
Bazı adamlar erken gider. Ya da şairin dediği gibi önden giderler onlar. Belki yola bizden evvel başladıklarından, belki hızlı yol aldıklarından ya da belki bu dünyaya hiç alışamadıklarından.
Muhsin Başkan ile ilgili bir adaşımın yazdığı yazıyı sizinle de paylaşayım istiyorum.
“Gökyüzünden kar düşüyor, ben üşüyorum. Ayaklarım buz kesiyor anne. Dudaklarımda bir Sivas türküsü… Ellerimi nefesimle ısıtıyorum. Bir ses işitiyorum sol yanım yanıyor. Ben üşüyorum. Gözlerimi kaldıramıyorum. Ağırlaşıyor bedenim acıları duyamıyorum. Her yerde bir beyazlık… Her yer bembeyaz… Ak mı düştü saçlarıma yoksa. Her telinden bir ömür mü geçti? Ellerim gözlerim, bedenim bembeyaz anne. Ellerini ver hadi. Hadi ellerini gözlerime kapa. Görmüyorum, görmek istemiyorum. Nerde kaldı maviliklerim? Senin kara gözlerin nerde anne? Şu sema ne renk bilemiyorum. Her yer bembeyaz… Ben başka renk göremiyorum.
Islak ayaklarım. Parmaklarım beyaz cam. Ses etmiyorum. İnlemiyorum. Bir türkü var dilimde. Söyleyemiyorum. Bir türkü var dilimde. Kulaklarımla duyuyor. Dilimle söyleyemiyorum. Dudaklarım acıyor, diyemiyorum. Dilim dönmüyor şimdi. Damaklarım yanıyor anne. Avuçlarımda bir parça kar. Ellerim kan silemiyorum. Gökyüzü mavi mi anne? Ben rengini göremiyorum.
Üşüyorum. Ellerimde terim donuyor. Kulaklarımda sesler donuyor. Dudaklarımda sözler ve semaya çakılı gözler donuyor. Beni almayın buradan. Burnumda bir kutlu koku… Yüreğimde bir ateş yanıyor. Ellerimde kar, yüreğimde kor. Ciğerimde vatan yanıyor. Ayaklarımdan kanlar akıyor. Gözlerimden yaşlar. Başımda yastığım karlı taşlar oluyor. Altımda bir dağ uyuyor. Beni mi bekliyormuş bilmem, bağrına basıyor. Üstümü o örtüyor merak etme anne. Elimi sana uzatıyorum bak. Bak parmaklarım değiyor sana. Okşa onları. Gözlerim hala kara benim. Bak sana bakıyorum. Üzülme aman. Bu kez hücrede değil vatanın bağrında yatıyorum.
Yaz olacak bundan sonra mevsimim biliyorum. Dağlardan Sivas’a doğru esen zemheri yelinde elini öpeceğim. Ayazlarda kapıda olacak ayakkabılarım. Sivas’a kar olup düşeceğim. Biliyorum daha yaz görmeyecek yaşlı gözlerin. Seni üşütecek temmuz sıcağı. Biliyorum. Bir rüzgâr esecek sana doğru semada kar donacak. Herkesin baharı sana hazan olacak. Sen üşüdüğünde geleceğim anne. Gözyaşlarından öpüyorum. Ama üşüyorum şimdi anne. Hadi yine ellerimi avuçlarına al. Gözlerime bak. Hala kara. Kar mı yağıyor şimdi. Kirpiklerim buz tuttu. Bedenimi göremiyorum. Semadan kar düşüyor ben üşüyorum.”
…
İnsan üşüyor bazen gerçekten. Bahar da olsa yaz da olsa üşüyor. Ve her üşüdüğümde benim dilimden birkaç kelime düşüyor;
“Ah Muhsin Başkan…”