Evet, biliyoruz ki Batı tarzı siyaset anlayışının temel kodlarında, devlet adına vaziyeti idare etmek gerektiğinde “yalan”a başvurmak mubahtır…
Fakat bizim devlet geleneğimiz yalansız bir siyaseti önceler; bu, şahısların hiç yalana başvurmadığı anlamına gelmez elbette…
Yakın siyasi tarihimizde de “oy” uğruna yalan söyleyen siyasetçiler olmadı değil…
Lakin bir belediye başkanının kendi genel başkanını dahi gölgede bırakacak derecede ve bir “yalan stratejisi” ile “siyaset”yapması, son derece şahsına münhasır bir örnek…
Türkiye siyaseti bu figürle bir yıldan biraz fazla zamandır tanışıyor…
Ve hamdolsun ortaya çıktığı ve ilk vaatlerini sıralamaya başladığı andan itibaren “yalan” üzerine kurulu bu siyaset dilinin farkında olanlardanım…
Bu yalan dilini deşifre etmek için ciddi kavramlar ürettim…
Bugün geldiğimiz noktada artık hiç kimsenin kılavuzluğuna ihtiyaç duymadan görülen bu “yalan stratejisi” çöküş trendine girmiştir…
Mutlaka haklı sebeplerle iktidara karşı duygusallaşan, verdiği mesajlara kendini kapatan belirli bir seçmen kitlesi oluşmuştu; 23 Haziran 2019’da…
Bunun çok fazla bileşeni var ve onları tek tek sıralamaya gerek yok; en azından bu yazı da…
Daha birinci yılını doldurmaya hazırlanan “yalan stratejisi”ne dayalı siyasetin, ortaya çıkan “hakikat turnusolü” sayesinde algılarda berraklaşmaya başladığını görmek, yalansız siyaset açısından oldukça sevindiricidir…
Hakikatimizi yalanlarla çürütmeye çalışanlara da insani görevimizi yapmak adına sürekli hatırlatma yaptığımız onlarca yazımız oldu…
“Gerçeğin ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır” derken ya da “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” hatırlatması yaparken binlerce yıllık mesajlarımızla seslenmeye gayret ettik…
Lakin gerçeğe hükmedemeyeceğini anlayanlar, hükmedebilecekleri yalanlar üretmeyi seçtiler ve bununla da toplumun algılarını hipnotize edebileceklerini düşündüler…
Ya da farklı realitelerin beslediği durumu, kendilerinin hipnoz gücüne bağladılar…
Kampanya döneminde seçmen için “yeni bir yüz” olmasının avantajı ile belirli bir rüzgâr yakalayan İBB Başkanına tanınan tolerans ya da “inanma” hali, mukayeseye dayalı değildi…
Çünkü geçmişi bilinmeyen bir siyasetçi için mukayeseye dayalı bu denetim yolu kapalıydı; önceki ilçe belediye başkanlığına rağmen…
Fakat aradan geçen yaklaşık bir yıllık zaman diliminde yapılanlar ve söylenenler seçmene o kadar çok mukayese fırsatı verdi ki…
Artık “yalan dağı” çok daha berrak olarak arzı endam ediyor…
Gerçeğe çarpınca tuzla buz olan yalan ya da hipnozlar, illüzyonlar artık yapılanı yapılmamış gibi gösterme tesirini yitiriyor; hâlâ etkilenenler olmasına rağmen…
“Sadece israf edilenleri önleyerek bile” bilmem ne kadar “iş” yapacaklarını söyleyenlerin müsrifliğini örtecek bir hipnoz yöntemi de yok ellerinde…
Milletin en zor zamanlarında yapılan tatil keyfini “hoş” görecek, siyasete yeni bir tarz olarak sunacak bir illüzyon da çökmüştür artık…
Ortada var olan ve bugün kendisini dayatan tek gerçek; “Hak geldi batıl zail oldu” ilahi teminatıdır…
Ortaya çıkan hakikatin “yalan damgası”nı yiyen siyasetçi ve onun stratejisi de, bu gerçekten nasibini fazlasıyla alıyor…
Her yalanın karşına er ya da geç dikilecek bir Hak vardır; görmek için sadece üzerimize düşeni yapıp sabırla beklemek gerekir…