Sakarya’da işlenen korkunç cinayetin acısını Anadolu’nun her daim garibanlara kucak açan asil insanları yüreklerinin tam ortasında hissetti.

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in kıldırdığı cenaze namazına katılan gözü yaşlı kalabalığa, “İdam, idam” sloganlarıyla öfkesini haykıran ve vahşetin haberini duyduğu ilk andan itibaren canilere lanet yağdıran insanlara baktığımız zaman bunu gayet net görüyoruz.

Hayatlarında hiçbir zaman gurbete gitmemiş kişilerin Suriyelilerin Türkiye’de neler hissettiklerini anlamaları zor.

Çünkü bazı şeyler anlatılmaz, yaşanır.

Yirmi yıla yakın gurbette yaşamış biri olarak şunu söyleyeyim:

Allah kimseyi vatansız bırakmasın.

Gönül rahatlığıyla geri dönebileceğimiz ve huzur içinde yaşayabileceğimiz bir vatanımız olduğunu bilmemize rağmen psikolojik olarak birçok zorluk yaşadık.

Çalıştığımız insanlar kaliteli olduğu için diğer Türklere göre belki daha az aşağılandık.

Fakat mutlaka hor görüldük.

Çünkü “ecnebi” / “yabancı”, kısacası “öteki” idik.

Suriyeliler meselesinde aslında çözüm çok basit.

Ortada bir suç varsa, işleyenin kimliğine bakmadan ve genellemeden suçluyu cezalandırmak.

Hukukun en önemli ilkesi suç ve cezanın bireyselliğidir.

Allah da zaten Kur’an-ı Kerim’de “Hiçbir günahkâr/suçlu bir başkasının günahını/suçunu yüklenmez” buyurur.

Bir de cezalar yeterli ve caydırıcı olmalı.

Vatana ihanet edip darbe girişiminde bulunmuş ve asker, polis, sivil onlarca insanı şehit etmiş caniler gibi Sakarya’daki vahşetin failleri de yarın hakim karşısına takım elbiseyle çıkıp “Suçsuzuz” derlerse şaşmamak gerek.

Emani El Rahmun’u ve biri henüz dünyaya gözlerini açamadan katledilen iki bebeğini maalesef koruyamadık.

Utanç duyuyorum.

Katillere hak ettikleri cezanın verilip verilmeyeceğinden de emin değilim.

Toplumu Suriyelilere karşı kışkırtanlar işlenen cinayeti sulandırma operasyonuna çoktan başladı bile.

Halk uzun süredir idam cezasının yeniden getirilmesini istiyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan “Önüme gelirse imzalarım” diyor, Bahçeli parti olarak destek vereceklerini söylüyor.

Fakat henüz o yönde atılmış bir adım yok.

Eminim ki benim gibi bu tür olaylar tekrarlandıkça ve darbeci hainlerin cüretini gördükçe hayal kırıklığı daha da büyüyen yüzbinlerce insan var.

Bir ülke operasyona ve provokasyona bu kadar açık olmamalı.

En kötüsü de tüm bu yaşananlara rağmen sosyal medyada hâlâ Suriyelileri hedef alan paylaşımların yapıldığını görmek.

Ufacık dahi olsa suçluluk duygusuna kapılmadan nefret saçmaya devam ediyorlar.

Bu sadece ülkemizdeki Suriyelilerle ilgili bir problem değil.

Toplumun büyük çoğunluğunu hedef alan ciddi bir güvenlik tehdidiyle karşı karşıyayız.

Kinleri ve düşmanlıkları sadece Suriyelilere değil.

Ülkede tek bir Suriyeli kalmasa dahi rahat etmeyecekler.

Irkçılığı kınayanlara, Suriyeli mültecilere kucak açılmasını ve anlayış gösterilmesini isteyenlere de ağır hakaretlerle ve küfürlerle saldırıyorlar.

Çünkü asıl öfkeleri AK Parti’yi yıllardır iktidar yapan çoğunluğa.

Suriyeliler sadece bir bahane.

Kendileri gibi düşünmediğimiz için Türkiye’nin öz evlatları olan bizleri de bu topraklarda istemiyorlar.

Sosyal medya paylaşımlarıyla adeta “Biz buradayız” diye haykırıyorlar.

Türkiye düşmanları da gayet profesyonel bir şekilde o potansiyeli kaşıyor.

Suçlulara caydırıcı cezalar verilmezse ve gerekli önlemler alınmazsa benzer suçların tekrarlanması ne yazık ki kuvvetle muhtemel.