6284 Sayılı Kanun üzerinden yürütülen tuhaf, şüpheli ve bir o kadar da korkutucu bir kampanya var. Sözüm ona kadının beyanı esasmış, kadın ne derse delil aranmaksızın erkekler hapse atılıyormuş, yuvalar dağılıyor, aileler yıkılıyormuş ve bunların hepsi de İstanbul Sözleşmesi denilen fitne yüzünden oluyormuş. Lafı uzatmadan hemen söyleyeyim bunların hepsi yalan. Kasıtlı, kötü niyetli, sırf rezalet çıksın diye uydurulmuş sonra da bayrak edilmiş yalanlar bunlar.
Bu meselede beni de kandırdılar. “Müslümanlar bir şeye itiraz ediyorlar, aileyi düşünüyorlar geleceğimize dertlenmişler, bir tehlike sezmişler…” diye düşündüm ilk başta ama bir bataklığa düştüm çıkana kadar akla karayı seçtim. Siz düşmeyin düştüyseniz kurtulun inşallah.
Yaygarası yapılan 6284 sayılı kanunun, İstanbul Sözleşmesi’ndeki “Toplumsal cinsiyet” rezaletiyle hiçbir ilgisi yok. Bu kanun, kadını şiddete karşı koruma tedbiriyle ilgili bir kanun. “Kadının beyanı esastır” denilirken bir kadın yolda yürüyen bir insana iftira ettiğinde söylediğinin doğru olduğuna bakılmaksızın kadın ne derse doğru kabul edilecek değil. Yalancılar öyle anlatıyor ama öyle değil. Bu yalandan ekmek yiyorlar. Bu yalandan kitap satıyorlar. Bu yalandan sosyal medyada etkileşim alıyorlar. Bu yalanla devlete saldırıp, devleti aile düşmanı, erkek düşmanı diye anlatıyorlar ama işin aslı öyle değil…
İşin aslı; bir kadın şiddete uğradığında ya da uğrama ihtimali olduğunda devletten koruma istiyor. Devlet bu konuda kadının beyanını esas kabul edip kadını koruyor. “Git delil getir” demiyor. Eskiden “Git delil getir” diyordu ve kadınları kavga, hor görülme, aşağılanma, dövülme, hatta öldürülme yaşanan ortama geri gönderiyordu. Bu kanunun ilk hali 4320 Sayılı Kanun’du. Kadın “Ben dayak yiyorum” diyordu, devlet kadına “Git delil getir” diyordu. Kadın, “Kocam beni öldürecek” diyordu devlet, “Git delil getir” diyordu. Ayşe Paşalı vardı; “Kocam beni öldürecek” diye yalvarıyordu ama devlet, “Git delil getir” dedi kadına… Ayşe Paşalı, Aile Mahkemesi’ne başvurmuştu, 4320 Sayılı Ailenin Korunması Kanunu uyarınca “koruma kararı” talep etmişti. Ne oldu? Mahkeme, aralarında evlilik birliği kalmadığı gerekçesiyle reddetti ve devlet kadını korumadı. Devlet kadını korumayınca Ayşe Paşalı devlet hastanelerinin önünde sürüne sürüne devletin istediği raporu almaya çalışırken kocası İstikbal Yetkin tarafından 11 yerinden bıçaklanarak öldürdü. Hadi beyanını esas kabul etme Müslüman erkek?..
Nese kökünden yani korunması gereken anlamından türemiş “Nisa” dediğimiz kadınları korumayacaksınız da neyi koruyacaksınız Müslüman erkekler?.. Böyle mi tebliğ edeceğiz İslam’ı dünyaya? Böyle mi teklif edeceğiz kendimizi dünyaya?..
Peki ya kadın yalan söylüyorsa… Yani ya kocası dövmüyorsa, ne kaybederiz? En fazla erkek bir süre uzaklaştırılmış olur. Üç gün sürmez gerçeğin ortaya çıkması… Bir kadın, kocası hakkında yalan söyleyip ona iftira ediyorsa o evlilik bitmiş demektir, bitmediyse de bitsin zaten. Öyle bir kadınla niye evli kalınır ki?.. Ya kadın doğru söylüyorsa? Ayrıca bu şekilde yalan söyleyen akıl hastası kadın yok değil var ama kaç tane? Çok az. Küçük bir yalanı bayrak edip yaygara yapacağımız yere; evinde, sokakta dayak yiyen binlerce kadın gerçeğine dönüp onlarla ilgilenmek lazım değil mi? Ayıp değil mi? Bir amcamız vardı, hanımı koruma kararıyla evinden uzaklaştırmıştı. O da arabasının içinde piknik tüpüyle ısınırken ölmüştü. “6284 cinayeti” diye haberleştirilmişti? Bir: O amcamız annemizi dövüyormuş. İki: İlk defa arabasında o şekilde yatmamış. Ara sıra kavga edince, öfkelenince aynı şekilde tüple ısınarak arabasında yattığı oluyormuş. Üç: O gece de polisler “Amca gel seni otele götürelim” diye teklif etmişler ama amca dövdüğü hanımı rahatsız etmeye devam etmek için arabayı evin önüne çekip içinde yatmakta ısrar etmiş. Allah rahmet eylesin, amcamızın arkasından oh iyi olmuş diyecek kadar delirmedik ama bu ölümle 6284’ün hiçbir ilgisi yok.
Olan şey şu, erkeklerin bir kısmı eşlerini aşağılıyor, eşlerine sövüyor, eşlerini dövüyor hatta eşlerini öldürüyor. Devlet bu kadınları koruyacak. “Git delil getir” demeyecek, beyanını esas kabul edip hemen onu koruma altına alıp kadını şiddetin içinden kurtaracak. Niye erkeği çekiyor evin içinden kadını alıp korusun. Bu kararlar binlerce vakanın analizden sonra verilen kararlar. Evin içinden kadını çektiğinizde o evin sosyal düzenini bozuyorsunuz. Ayrıca erkek hem dövecek hem de konforu bozulmayacak öyle mi?.. Kadın evde kalacak ki evin düzeni, çocukların hayatı devam edebilsin…
“Ne var canım erkek öfkelenmiş karsına bir iki vurmuş, bunun için yuvayı yıkmaya değer mi?..” Karısını döven erkek artık erkek değildir. Erkekler erkek olmadıklarını anlayıp bu acının altında ezilmeye başlayınca eşlerini dövmeye başlıyorlar. Üstelik bütün araştırmalar kesin olarak gösteriyor ki şiddet, sınırları belli olan bir olgu değil. Karısını döven erkeklerin hemen hemen hepsi çocuklarını da dövüyor. Karısını döven erkek annesini de dövüyor. Karsını döven erkekler yaşlı babalarını da dövüyorlar; hatta kundaktaki bebekleri bile dövenleri var. O el kalkıyorsa devlet, kadına kalkan eli kesecek. Erkekler bilecek ki bu ülke, kadınlara değer verilen, kadınların korunduğu, kadınlara kalkan kolların koparıldığı bir ülke. Böyle büyük bir medeniyeti teklif edeceğiz dünyaya. Benim damadım kızımı dövecek ve bunu da duyacağım. O damadı bodrumda demir sandalyeye bağlayıp serumla yaşatarak yıllarca döverim ben mesela…
Kadının beyanı bunun dışında başka hiçbir yerde esas kabul edilmiyor. Eğer bir ceza gerektiren durum varsa kadınların da herkes gibi delil getirmesi ve iddiasını kanıtlaması lazım. Kanıtlayamazsa iftira ettiği için kendisi ceza alır.
Bir fitne rüzgarı estiriyorlar nefsimizi bu rüzgarda şişirmemek lazım. Bu fitne fesat rüzgarından ekmek yiyen birkaç kişi var; Müslüman erkekler düşmüşler onların peşine yuvarlanıyorlar. Müslüman erkeklerin ayağa kalkması, kadına şiddetin önünde duvar olması lazım. Eşini dövmeye niyetlenen erkeklerin Müslüman erkeklerden ödü patlaması lazım. “Müslümanlar kadınlara çok değer veriyor, Müslümanların yanında kadına kötü davranırsanız ananızdan emdiğiniz sütü burunuzdan getiriler” diye herkesin ayağını denk alması lazım. Müslüman erkeklerin “6284 sayılı kanun yetmez daha sert, daha keskin, daha detaylı kanunlar istiyoruz” diye Türkiye’yi ayağa kaldırmaları lazım. “Bu, bütün dünyaya İslam’ı tebliğ fırsatı; bu, dünyaya Türkiye’yi teklif fırsatı bunu nasıl göremezler” diye dertlenirken geldi aklıma, belki de bunu gördüler de engel olmak için telaş yapıyorlar. Hiç kimsenin kadına taptığı, aileye düşmanlık ettiği falan yok. Bu sinsi bir siyasi propaganda. Devlete saldırmak için kötü kokulu bir oyun. Tuzağa çekiyorlar bizi; ben düştüm siz düşmeyin. Ama and olsun, beni kandırıp tuzağa çekenlere söylüyorum; isim isim kirli hikâyelerinizi yazmayışımın sebebi gavurun ağzına sakız vermemek, ısrar etmeyin enseyi karartırım… Müslüman erkeklere, hocalara, kanaat önderlerine söylüyorum; elinizde ne iş varsa bırakın dövülen, hor görülen, aşağılanan, itilen, kakılan kadınları koruyun, öldürülenler için adalet talep edin…