Dervişin biri bir gün yolda giderken genç bir adamla karşılaşır. Halinden, duruşundan buralara yabancı olduğu belli olan gencin yanına yaklaşıp da selam verir. Bir iki kelam edip de oradan buradan konuştuktan sonra

– “Hayrola evlat” der “belli ki sen buralardan değilsin. Nereden gelir, nereye gidersin?” diye sorar.

– “Baba” der genç adam “doğrudur, yabancısıyım buraların. Yollara düşmüş bir garibim aslında. Nereden geldiğimi bilirim de nereye gittiğimi ben de bilmem. Say ki yolunu kaybetmiş biriyim işte.”

Önce tebessümle gence bakar derviş. Bir zaman sessiz kalır. Neden sonra

– “Evlat” der “yanılıyorsun, yol kaybedilmez; insan kaybolur. Yoksa yol olduğu yerde durur.”

İnsan çoğu zaman kendi kusurunu görmüyor. Hep bir başkasında ve bir başka yerde arıyor hatayı. Oysa daha önce söylemiştim sana; “Biz ahir zaman çocuklarıyız… Çok konuşur az şey söyleriz, birini sevdiğimiz vakit neredeyse kutsal sayar, sevmediğimizi insan bile saymayız. Hata görür, kusur bulur, ayıp ararız da kendimizde kusur bulmayız. Hem bunca dert varken etrafımızda, her yerde belki biraz da kusur bizimdir kâri. Hem değil mi ki kardeşlik, dostluk, yarenlik, kusur görmek değil de kusur örtmektir. O vakit kusur bulan kusurludur…”

Ama burada bir şey daha var kendi kusurunu görmeyen, bilmeyen, fark etmeyen de kusurludur. “Ayağına bir taş değse kalbini yokla” sözü fehvasınca evvela kendimizi sîgaya çekmek gerekmez mi? Yoksa “başıma çok iş geliyor, derdim tasam bitmiyor, bir şanssızlıktır gidiyor” falan demek işin kolay tarafı. Bizim gibi insanlara düşense ecdadın dediğini yapıp evvela kendimize, kendi gönlümüze bakmak olmalı. Yoksa bizden evvel ya da Yunus’un başına gelen gibi bizden sonra çıkıp da bizi biri sîgaya çeker belki de.

Hatırlıyorsun, biliyorsundur ama yine de hatırlatayım. Yunus Emre bu diyardan göçtükten yıllar sonra şiirlerini bir molla nasıl olmuşsa bulmuştu. Molla Kasım diyorlardı adamın adına. Bir derenin kenarında oturmuş, ateşini yakmış Yunus’un şiirlerini okuyor ve kendince bunlardan beğenmediklerinin kimini ateşe kimini suya atıp duruyordur. Böyle böyle kim bilir kaç şiiri ateşte yakıp, kaç şiiri suya döküp devam ederken bir şiiri okuyunca olduğu yerde mıhlanmış gibi kalır. Zira şiirin son kıtası tam da şöyledir;

Derviş Yunus bu sözü

Eğri büğrü söyleme

Seni de sîgaya çeker

Bir Molla Kasım gelir

Hasılı, dervişin de dediği gibi;

Yol kaybedilmez, insan kaybolur… Yolu bulmak için evvela kendini bulmak gerek…