Amerikalı gazeteci Bob Woodward’ın War adlı kitabı, 15 Ekim 2024’te yayımlandı. Kitap, Joe Biden yönetiminin Ukrayna, Gazze krizi ve Amerikan başkanlık seçimleri gibi üç temel konuda perde arkasında yaşananları gözler önüne seriyor.
Woodward, 1972’de Carl Bernstein ile birlikte Watergate skandalını ortaya çıkararak ABD Başkanı Richard Nixon’ın istifasına yol açan süreci başlatmış ve dünya çapında ün kazanmıştır.
Kariyeri boyunca Amerikan başkanları ve siyaset sahnesindeki önemli figürlere dair çok sayıda kitap yazan Woodward, eserlerinde gizli kaynaklar ve derinlemesine röportajlar kullanarak Amerikan yönetimindeki karar alma süreçlerini detaylandırmıştır. Bu bağlamda kitap, Amerikan başkanlarının kritik karar süreçleri hakkında değerli gözlemler sunmaktadır.
Woodward’ın son kitabı, Gazze kriziyle ilgili birçok gözlemimizi doğruluyor. İsrail’in Gazze ve Orta Doğu’daki saldırılarını ABD’nin askerî, ekonomik ve diplomatik desteği olmadan sürdürmesi mümkün değil.
7 Ekim’de savaşın hemen başında, İsrailli yetkililerin ABD ile ilk görüşmede üç kez “mühimmat” talebinde bulunması, bu bağımlılığı açıkça ortaya koyuyor.
Biden yönetimi, İsrail’in güvenliğini garanti ettiğini defalarca dile getirirken aynı zamanda savaşın bölgeye yayılmasını engellemeye çalışıyor; çünkü bu durumun Amerikan çıkarlarına zarar verebileceğini düşünüyor. Bu nedenle, İsrail’in provokasyonlarına rağmen ABD, İsrail’in düşmanlarına yönelik saldırılara katılmamaya özen gösteriyor.
Bu durumun ne kadar sürdürülebilir olduğu ise tartışmalı; zira bir savaş sırasında savunma ve saldırı arasındaki çizgi, zamanla kaçınılmaz olarak silikleşiyor. Bölgedeki bazı Arap rejimleri ise İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarını prensipte onaylıyor ancak yöntemi eleştiriyorlar.
Bu rejimler, Gazze’deki şiddet görüntülerinin kendi yönetimlerini sarsmasından endişe duyuyor. Mısır’daki Sisi yönetimi de Filistinlilerin Sina Yarımadası’na sürülmesi yönündeki planları bu sebeple reddetmiş durumda.
Woodward’ın kitabı, Netanyahu’nun yalnızca kendi prestijine, iktidarının geleceğine ve siyasi mirasına odaklandığını; kısa vadeli, şiddet dolu bir politika izlediğini ortaya koyuyor. Bu çerçevede ne İsrail’in kayıpları ne de Filistin’in kayıpları Netanyahu’nun umurunda.
Amerikan yönetimi ise Netanyahu’ya güven duymuyor ve onun sürekli yalan söylediğini biliyor. Netanyahu hükûmetinden gelen istihbarat bilgileri neredeyse ciddiye alınmıyor; söz konusu bilgilerin sürekli doğrulanması gerekiyor.
Tüm bu gözlemler, Netanyahu’nun Orta Doğu’yu topyekûn bir bölgesel savaşa sürükleyebilecek politikalarının ancak Amerikan yönetiminin İsrail’e baskı yapmasıyla durdurulabileceğini gösteriyor.
Amerikan yönetimleri, İsrail’in güvenliğine yönelik verdikleri taahhütlerle bu yönde adım atmaktan kendilerini alıkoymuş durumdalar. Ancak, ABD’nin son bir yılda topyekûn savaşı engellediğini düşünmesi yanıltıcıdır; zira gerilim her geçen gün artmakta, su yavaş yavaş kaynamaktadır.
Geri dönülmez bir noktaya ulaşıldığında Amerikan yönetiminin atacağı adımlar yetersiz kalabilir ve ABD istemediği bir savaşın doğrudan parçası hâline gelebilir.