Vesayet düzeninden beslenenler canhıraş, feryat ederek düzenin devamından yana tavır alıyorlar. Çünkü artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Halka rağmen halkçı olunmayacak. Hangi sistemle nasıl yönetileceğine halk karar verecek. Milli irade tecelli edecek. Bu durum bile içerde ve dışardaki vesayet odaklarının çileden çıkmasına yeterli.
Daha yüzyıl önce dünyanın en büyük devletine sahip olan bu milletin tekrar şahlanmasına fırsat vermemek için her türlü tedbir alınmış. Genelde baktığınızda fazla dikkat çekmeyen, ana vazifeleri itibariyle faydalı görünen kurumların sistemi korumak gibi bir görevleri var. Bunda ne var diyeceksiniz? Her devlet kendini korumak için bazı tedbirler alır. Burada sorun kurumların kendinden ziyade, milli iradenin bu kurumlara yansımamasıdır. Bu kurumlar bir grubun, bir meslek ve meşreb mensubunun kontrolünde olmasıdır.
Millet adına yetki kullanan yargı hiçbir şekilde milletten yetki almak istemiyor. Kendilerinin belirleyeceği kurallar ve kurumlarla adeta devlet içinde devlet olmak derdindeler. Buna benzer çok sayıda vesayet odağı oluşmuş durumda. Bu nedenle halk tarafından seçilenlerin durumları karakolda doğru söyleyip mahkemede şaşanlara benziyor. Siyasetçi halka yapacaklarını anlatıp onlardan onay alır. Ama bürokrat ona bu işin nasıl olmayacağını, olacaksa da kendi kafasındakini dayatır.
Yeni sistemde bütün kurumlar ve kuruluşlar yetkisini halktan alacak ve halka hesap verecek. Sorumsuz yetkiler olmayacak. Halkın yetki verdikleri halka hesap verecek. İcraatlar yapılırken yetkililerin paçalarından çekilerek iş yapamaz hale gelmeleri önlenecek. Denetlemeye değil durdurmaya odaklanmış vesayet kurumları yok olacak veya asli görevine dönecek.
Vesayet odaklarının feryadı boşuna değil. “Eyvah vatandaş devlete sızıyor” diye çok fena sıkıntıdalar. Vatandaş devlete sızarsa onları temizlemek çok vakit alacak diye kara kara düşünüyorlar. Kendilerinin bu halk harekâtını önleyemeyeceğini anlayınca ağa babaları emperyalistleri devreye sokuyorlar. Baksanıza şu Almanlar’ın, Hollandalılar’ın, İsviçreliler’in yaptıklarına.
Ama işin acı tarafı bu emperyalistlerin, vesayet odaklarının yaptıkları kara propagandanın karşılık bulmasıdır. Topluma fitne yayarak korkular üzerinden iktidarlarını sürdürmek istiyorlar. Yıllardır yapılan kara propaganda insanımızın bir kısmını zehirlemiş durumda. Cumhurbaşkanımızın Sarıyer’de uğradığı hayır çadırında duyduklarını ben de Beşiktaş’ta hayır kampanyası yapanlardan duydum. Ellerinde hayır afişleri olan iki hanımefendi ile konuştum ve duyduklarım beni korkuttu. Çok ağır sözler söylüyorlar… Münferit olayları abartıp, genelleştirerek bir korku halesi oluşturmuşlar. Fakat söylediklerine gerçekten inanıyorlar.
Bu, hepimizin üzerinde kara kara düşünmemizi gerektiren bir durum. Bir azınlık psikolojisiyle yok edileceklerine, varlıklarına zarar verileceğine inanıyorlar. Çoğunluğun, aklıselimin çözmesi gereken mesele bu.
Bu kirli propagandanın baş aktörleri vesayet odakları, aydınlar, siyasetçiler ve medya. Aslında toplumda bu suni gündemlerin karşılığı yok. Ancak kötü propaganda saf akılları zehirliyor.
Özde ve sözde bir olan bu toplumu bölmeyin efendiler…