Tamam, vazgeçtim iyilik eylemlerinizden.

Buna dair bir umudum yok artık.

El de çektim, dil de!

Karar verdim, bağrıma taş basmaya!

İsyanımı imanla besleyerek, öldüreceğim bu isteğimi taşlara vura vura!

Üzülerek söyleyeyim ki, bu ülkede sivil inisiyatif, sivil irade, özgür düşünce, sivil toplum falan yok! Varsa böyle bir düşünceniz unuttun lütfen.

Hatta siyasiler tarafından görevlendirilmedikleri müddetçealimler, aydınlar, akil adamlar, kanaat önderleri, cemaat liderleri de yok!

Elbette isimleri ve cüsseleri var.

Ancak kaos ve kavga hallerinde yoklar.

Toplumun sorunları ve sıkıntılarında yoklar.

Ama başka hal ve durumlarda bülbüller gibi şakıyorlar.

Mızrağın ucu kendilerine dokunduğuna siz bir görüverin.

Cemaatleri, vakıfları, dernekleri söz konusu olunca nasıl birer filozof kesilirler.

Tabi bir de nefislerine dokunulunca…

Be adamlar, ölümlerimizi durduracak sözünüz yoksa ne diye konuşuyorsunuz!

Sizin değil yarınlarımızı, günümüzü kurtarmaya dair merhamet yüklü bir cümleniz bile yok.

Neden mi?

Çünkü böyle durumlarda pazar yok ve tezgâh kurulu değil.

Hatta burada kazanç değil, kaybetme riski var.

Bu yüzden oralı olmuyor hiç kimse.

Ya da böyle bir sorumlulukları yokmuş gibi.

İçimden “batsın bu tezgâhlarınız” demek de geçmiyor değil.

Ülke ateşe sürükleniyor ve sizler seyrediyorsunuz.

Aziz İslamın müntesiplerinde böylesi bir sakillik, sefahat, aman Allahım!

Tarih bunu nasıl yazar bilemem ama öteki tarafta işiniz zor.

Dahası eskiden bu ve buna benzer durumlarda bu coğrafyada yürekleri barış ve adaletle dolu insanlar vardı.

Ama batıya olan hayranlığınız ve modern çağa olan düşkünlüğünüzden dolayı onları da ortadan kaldırdınız.

Şimdi aşiret reislerini mumla arıyoruz.

Ümmet yapısı imha ediliyor ama siz seyrediyorsunuz.

Ve meydanlarda sadece siyasetçiler ile medya var!

Onlar da oturdukları koltuklarda gazete köşelerinde ve televizyon ekranlarında ancak analiz yapıyorlar.

Uyarı ve öneriye dair maalesef bir fikirleri yok.

Bunu yıllar önce “bu coğrafyada yaşanılan olaylara seyirci kalanlar ve ses çıkarmayanlar, yarın bu ülkede yaşanılacak olaylarda da aynı tavrı sergilerler” demiştim.

İşte Suruç…

Oraya gidip topluma sağduyu çağrısı yapmak çok mu zordu.

Suruç’ta karanlık ve kime hizmet ettiği belli olmayan IŞİD’e “Biz Müslümanlar olarak sizin yaptıklarınızdan beriyiz” açıklaması yapılabilirdi.

Siyasetçi mi, silahlı örgüt mü, bu ikisinin karması bir acayip kimya mı olduğu anlaşılamayan PKK’ya barış sürecinin sekteye uğramaması için silah bırakma çağrısı yapılabilir, “ne isen ve ne yapacaksan kararını ver, bu milleti oyalama” denebilirdi.

PYD’ye, Esed ve onun benzeri zalimlerle Suriye’de işbirliği yapmama ve muhaliflerle çatışmaya girmeme uyarısı, AK Parti’ye bu ülkede 13 yıldır yapılan hizmetlerin en büyüğü ve en kutsalı olan özgürlükler noktasında yeni adımlar atma önerisi, HDP’ye Türkiye’de bir Kürt Partisi olarak Genel seçimlerde ilk kez barajı aşan ve halkın oylarını hizmet yolunda kullanma ve toplumu ötekileştirici, kışkırtıcı ve kırıcı bir dil kullanmama ile beraber kaos üretecek söylemlerinden uzak durma çağrısı da…

Türkiye tarihinin en çetin, sonuçları bakımından bedelleri en ağır olacağı aşikar olan bir süreçle karşı karşıya.

Hattı geçmeye çabalayan Haçlı yok.

Haçlı, tarihten çıkardığı dersle taşeron örgütler, adı bizden rengi başka türlü olan şahıs ve kuruluşlardan devşirdiği yapılanmalarla hattın ta içinde her gün yeni bir kışkırtma tezgahlıyor.

Cebine para, kampanyasına katkı yapıp yelkenlerini şişirdiği çevrelerden “hizmet” bekliyor.

Onlar “hizmet” için bir adım attıklarında bu ülkenin yapı taşları dökülüyor.

Allah aşkına beyler, feraseti kuşanın, Allah’tan ve hesap gününden korkun.