Toplumda, fiyatlar genel düzeyindeki artışa karşı oluşan cephe her geçen gün kendini daha da belli etmektedir.

Bu durum bireylerin aldıkları ücretlerin, fiyatlar genel düzeyindeki artışı yakalayamamasından kaynaklanmaktadır.

Bunu bir örnek üzerinden açıklayacak olursak çok daha iyi anlaşılacaktır.

Kişinin aylık gelirinin veya bir eve giren aylık gelirin 50 bin TL olduğunu düşünelim.

Ücretlere gelen zamlarla aylık gelirin 65 bin TL’ye çıktığını varsayalım.

Dolayısıyla ücrete yani evin gelirine gelen yükselişin yüzde 30 olduğunu hesaplamış oluruz.

Diğer taraftan bir hanenin bir aylık genel giderlerine baktığımızda mutfak masrafından faturalara; kiradan diğer tüm giderlere kadar yükselişin yüzde 50 veya yüzde 60 olması durumunda, gelirin gider karşısında ciddi oranda eridiği sonucuna ulaşırız.

Hatta bu erime öyle bir düzeye gelmiştir ki belirli bir zaman sonra gelirin gideri karşılamadığını görebiliriz.

Maalesef ki toplumun büyük bir bölümünde böyle bir tablo ile karşı karşıyayız.

Bunun yanında toplumdaki harcama alışkanlıklarından kaynaklanan sorunların da büyümesi, söz konusu duruma gelinmesine yol açan bir başka gerçekliktir.

Harcama alışkanlığından kastım, harcamalarda yapılan israf ve lükse olan düşkünlüktür.

Herhangi bir kimse, şirket veya kuruluş; gelirinden fazla harcama eğilimine girdiğinde, bir süre sonra gelirin giderlere denk düşmediği sonucuyla mutlaka karşı karşıya kalacaktır.

Bu durumun bizi getirdiği sonuca baktığımızda, piyasada ciddi bir gerginlik ortamının da oluştuğunu görebiliyoruz.

Oluşan gerginliğin en büyük sebeplerinden bir tanesi, gelir dağılımında yaşanan adaletsizliğin, enflasyonu her geçen gün daha da artıran bir sonuca doğru evrilmesidir.

Çünkü satın alma gücünde yaşanan düşüşü dengeleyemeyen ücret artışları sosyal yapıda ciddi bir kaygıya sebep olmaktadır.

Hâl böyleyken yapılması gereken, her alanı düşünerek gerçekleştirilecek ücret artışlarının yanında, fiyatlar genel düzeyindeki artışları engelleyecek adımların da atılmasıdır.

Bu adımlar atılmıyor mu? Evet, atılıyor ama genel gidişata bakıldığında uygulamaların çok da yeterli olmadığını görebiliyoruz.

Fiyat denetimlerinin daha sıkı bir şekilde yapılması ve toplumu geren bu durumun bir an önce sona erdirilmesi, toplumda yaşayan her bireyin en büyük temennisidir.

Ücret artışlarında denge unsuru ortadan kaldırılırsa piyasadaki genel denge de çok ciddi oranda bozulur.

Söz konusu durumu bir örnekle açıklarsak konu çok daha iyi anlaşılacaktır. Önümüzde bir asgari ücret artışı var; eğer piyasa dengesini bozacak, işletmeleri uluslararası alanda (zaten Türk sanayisindeki işçilik maliyetleri son derece yüksek) rakiplerinin arkasına atacak oranlarda bir ücret yükseltmesine gidilirse bunun yansımaları çok vahim olur.

İşsizlik artar, kapanan işletme sayısı artar ve dolayısıyla devletin gelirlerinde ciddi oranlarda düşüş yaşanır.

Piyasa mekanizması da aynı insan vücudu gibidir; bir yerde denge bozulursa bütün beden bundan etkilenir.

O yüzden yapılacak ücret artışlarında denge unsuru asla gözden kaçırılmaması gereken, son derece önemli bir başlık olarak önümüzde durmaktadır.