Türkiye’nin, klasik dış politika tarzı yerine dünya konjonktüründeki hızlı değişmelere ve aktif bir dış politikayı tercih etmesi ülkenin farklı ittifak arayışlarını gündeme getirdi. 1950’lerden beri NATO üyeliği ve 60 yıllık Avrupa Birliği süreci yanı başımızda yaşanan Irak ve Suriye savaşlarının ulaştığı boyutlarla taraflar arasında dozajı artan dış politika krizlerine ve bilinen diplomasinin altüst olmasına ve diplomatik dilin unutulmasına yol açtı.
Buna bir de Türkiye’de devletin terör örgütü olarak tespit edip savaş açtığı gruplara karşı Batıdaki ülkelerin bir kısmının aleni desteği veya göz yumarak ihmal suretiyle bu savaşta pozisyon almaları Türkiye’yi tercihler üzerinde düşünmeye ve şuan içinden geçtiği zorlu sürece taşıdı.
Suriye ve Irak’ta kullanılan taşeron terörist örgütlerin hangi devletler tarafından beslenilip büyütüldüğünün açığa çıkması ve yaşanan birçok olayın perde arkasında küresel operasyonlara girişen devletlerin ağlarının çıkmasına ek olarak ve Türkiye’nin yalnızlığa itilmeye çalışılması yeni ittifak arayışlarının haklı gerekçesini oluşturmuştur.
Fakat uluslararası ittifaklara dair hesapsız ve ezberden kuracağımız cümleler hoşumuza gitse de konunun biraz daha detayına inmek, bizlere ayakları yere basan cümleler kurduracaktır:
İlk olarak devletlerin bir ittifaka girmesinin çoğu kez gönüllü olsa da bazen belirli bir adrese yönlendirilerek, sürüklenerek yapıldığı bilinir. Bu anlamda oyuna tabi olmak yerine verilere dayalı, uzun vadeli strateji ve planlama üzerine kurulu oyun kurucu ortaklık arayışları daha makul olabilir. Bu yol, büyük yatırım ve emek isteyen, aynı zamanda ehliyet gerektiren uzun ama gerekli bir süreçtir.
İttifaklardan çıkmak zannedilenin aksine, ittifaka girmek kadar kolay olmayabilir. Mesela bölgesindeki gücü tartışmasız olan İngiltere’nin Avrupa Birliği’ne girişi birkaç karara dayanırken gönüllü ve denk olarak girdiği Birlik’ten çıkmak için Brexit sürecinde kendisi için en az 5 yıllık bir zaman dilimini belirlemiştir.
Askeri stratejik ortaklıklarında, mesela NATO’dan çıkış da tek bir kolay kararla olmuyor. İttifak yapılarak NATO’ya verilmiş taahhütler ve alınmış olan şartlı destekler ile iç içe geçmiş olan askeri kıyafetten istihbarata; ülkenin eğitim sisteminden ordunun donanımına kadar kapıların aralandığına ve kurulan ilişkinin görünenden daha girift olduğunun farkında olunmalı. Fakat yine de ülkelerin kendilerine zarar vermeye başlayan ortaklıkları yine uzun vadeli çıkarlarını düşünerek ve hesaplarını yaparak gözden geçirmeleri ve karar vermeleri bağımsızlık ve egemenlik haklarının olağan sonuçlarındandır.
Bir ülkenin diğer bir ülkeyle ittifakı, örnekle açıklarsak Bulgaristan ve Sırbistan’ın Rusya’yla; İngiltere’nin Yeni Zelanda ya da Avustralya’yla ittifaklarının kaç yüzyıla dayandığı ve bu ortaklıkların hangi gerekçe ve dayanaklar üzerinde kurulduğuna bakmak gerekir. Uluslararası ekonomik, ticari, askeri, siyası işbirliği örgütleri veya an hafifinden dayanışma platformları sadece kısa vadeli veya konjonktürel ekonomik gerekçelere dayanmaz. Bunlar genellikle asırlık projelere dayanır. Bunun için açıkça ifade etmek gerekirse Türkiye, çok merkezli, sık değişmeyen, konjonktürel olmayan ve tutarlı bir dış politika üretmek, bunu yaparken de ortaklık arayışlarında asırlara dayanan bağlantı ve yatırımları varsa bunları gözardı etmeden oyunu kurmalıdır.
İttifaklarda belirleyici ülkeler, ekonomik, askeri güçleri ve nüfusları bakımından güçlülerin olduğunda şüphe yok. Bu kriterle düşünülürse Avrupa Birliği’nde Fransa, Almanya ve İngiltere üçlüsünün yaklaşımları ve kararları belirleyici olduğu tartışmasız. Bağımsız Devletler Topluluğunda Rusya’nın; Şangay Beşlisi’nde Çin’in; NATO’da ABD’nin belirleyici olduğu gayet açık. Blokların merkezlerindeki bu ülkeler kendi çıkarları ve kısmen de ortaklarının çıkarlarını gözeterek kendileri bakımından tutarlı ve kalıcı politikalarla hareket ediyorlar.
Türkiye’nin alternatif arayışlarında da herhangi bir Blok içinde yer almanın, ortaklık için adı geçen ülkelerin geçmişleri, sicilleri, güçleri, işgal eğilimleri ve bugüne kadar diğerleriyle girdikleri ortaklıklarının doğurduğu sonuç ve maliyetleri ile birlikte düşünülmelidir. Çünkü moda bir deyimle “Ayıyla dansa kalktığınızda, ne zaman oturacağınıza siz değil Ayı karar verir.” Bence bu söz Ejderha için de aynen geçerli…
Üzerinde durulması gereken diğer bir husus da ortaklık düşünülen ülkelerin devlet ve dış politika tercihlerinin buna müsait olmasıdır. Bir örnekle açıklamak gerekirse Rusya, ittifak kuracağı bir ülkenin kendisi ile iki yüzyıl geriye doğru ilişkilerini ne olduğuna ve aralarındaki yakın zamanda ve geçmişte yaşanan ilişkilere mutlaka bakar ve ihtiyatlı bir ortaklık tercihini seçer. Bunu Rus dış politikasını izleyen herkes bilir.
Her ciddi devlet gibi, bir ortaklık ilişkisinin kendisi için tehdit oluşturup oluşturmayacağını geriye ve ileriye doğru asırlık devlet politikaları çerçevesinde böylesi bir ittifaka ihtiyacının olup olmadığın dikkate alır. Rusya devlet politikalarına göre dış politika ve özellikle kalıcı bir ittifak ilişkisi, eşitler arasında değil, tabiiyet ilişkisine bağlı olarak kurulur. Ve konjektürel günlük çıkarlara dayalı değildir.
Aynı ifadeler Çin için de geçerlidir. Komünist Parti, bir ittifak için, kendi politikalarına uyabilecek, yönlendirilebilecek; pazar alanlarını ve nüfuz ilişkilerini tehlikeye sokmayacak devletlerle ilişkileri önemser.