Türkiye’nin savunma sanayisinde yapmış olduğu atılım, akademik manada henüz yeterince incelenmedi.

Bu konuda yapılan çalışmalar daha çok, Türk savunma sanayisinin gelişiminin Türkiye’ye olan katkılarına odaklanmış durumda.

Hâlbuki Türk savunma sanayisinde Türkiye, küresel düzlemde ciddi etkiler üretiyor.

En sonda söyleyeceğimizi, en başta söyleyelim.

Türk savunma sanayisi bugün, asimetrik bağımlılık ilişkisi ile dışarıya bağımlı olan Afrika’dan Asya’ya, Latin Amerika’dan Balkanlara kadar az gelişmiş ve gelişmekte olan birçok ülkeye alternatif bir üçüncü yol öneriyor.

Malum, dünya üzerinde savunma sanayisi sektöründe etkili olan ülkeler, bir elin parmaklarını geçmiyor.

Bu ülkeleri, Amerika öncülüğündeki Fransa, İngiltere, İtalya, İsrail gibi Batılı ülkeler, Rusya ve Çin olarak özetleyebiliriz.

Amerika öncülüğündeki Batılı ülkeler, kendi aralarında ortak üretim, teknoloji transferi gibi konularda iş birliği yaparken Batı dışı ülkelere silah satışında, bu ülkelerle Batı arasında asimetrik bağımlılık ilişkisini devam ettirmeyi hedefleyen bir politika takip ediyorlar.

Bu ülkelere, bazı yüksek teknoloji ürünü silahları satmıyorlar. Satmayı kabul ettikleri için ise zinhar ortak üretim ve teknoloji transferi yapmak istemiyorlar.

Bunun da ötesinde, sattıkları silah sistemlerinin kullanılmasına yönelik çeşitli kısıtlamalar getiriyorlar. Bu silahlar istemedikleri yerde kullanıldığı takdirde, yedek parça ve mühimmat gibi alanlarda ambargo uyguluyorlar.

Bütün bu politikaların amacı, Batılıların 16. yüzyıldan itibaren silah ve teknoloji alanında kurdukları üstünlüğü korumak ve dünyanın geri kalanının Batı’yı yakalayarak hegemonyasına meydan okumasını engellemek.

Silah ve teknoloji alanı, finans alanıyla birlikte Batı’nın küresel düzlemde kurduğu hegemonyanın devam ettirilmesinin sacayaklarını oluşturuyor.

Türkiye, son yıllarda yaptığı atılımla işte bu asimetrik bağımlılık ilişkisini kırmayı hedefledi. Bu alanda, Türkiye’nin ciddi bir mesafe katettiğini söyleyebiliriz. Türkiye eğer bu ivme ile devam edecek olursa önümüzdeki 20 yılda, 16. yüzyıldan beri askerî teknoloji alanında Batı ile arasında açılan makası kapatmış olacak.

Küresel savuma sanayisinde söz sahibi olan Batı dışındaki Çin ve Rusya gibi ülkeler de silah sattıkları ülkelerle asimetrik bağımlılık ilişkisini devam ettirecek emperyal bir politika takip ediyorlar.

Bu iki ülkenin ürettiği silah sistemlerinin teknolojik seviyesinin, genel olarak Batılı ülkelerden geride olduğunu söyleyebiliriz. 

Batılı ülkelerden silah satın alamayan birçok ülke, Türkiye bu alanda yükselene kadar Rusya ve Çin’e mahkûmdu.

Ama bugün Türkiye, alternatifsiz olan bu ülkelere üçüncü bir yol öneriyor.

Türkiye bugün, Batı standartları ve kalitesinde, Çin ve Rusya’nın silah sistemleri ile ekonomik olarak rekabet edebilecek sistemler üretiyor.

Bu silah sistemlerini, Batılılar gibi ağır kısıtlamalar koymadan ihraç ediyor, ortak üretim ve teknoloji transferi konusunda ise daha esnek.

Türkiye’nin bu yükselişi, özellikle Afrika’daki birçok ülke için âdeta bir nefes borusuna dönüşmüş durumda.

Terörle mücadeleden kaçakçılık alanına kadar birçok alanda Türkiye’nin sunduğu teknolojik imkânlarla bu ülkeler, başlarına örülmüş olan sömürü düzenini zayıflatıyor ve daha istikrarlı devletler hâline geliyorlar.

Önümüzdeki dönem, Türk savunma sanayisinin yükselişinin küresel düzlemdeki etkilerinin daha belirgin hâle geleceği ve tartışılacağı bir dönem olacak.