İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin hayatını kaybettiği kaza sonrası yaşananlar Türkiye’nin en zor komşusunun İran olduğunu bir kez daha ortaya koydu.
İranlı yetkililer enkazın yerini tespit edemeyince Türkiye de dâhil olmak üzere çevre ülkelerden yardım istediler.
Olay yerine hızlı bir şekilde ulaşan Akıncı İHA’nın enkazın yerini hızlıca bulmasının normal şartlarda iki ülke arasındaki ilişkilere pozitif şekilde yansıması beklenirdi.
Ama tam tersine bu yardım birçok tartışmayı ve spekülasyonu da beraberinde getirdi.
İranlı yetkililer, görüntülerle sabit olmasına rağmen ısrarla Akıncı’nın enkazın yerini tespit edemediğini ve İran SİHA’larının kullanıldığını iddia ettiler.
Daha sonrasında ise İranlı yetkililer yardım gönderen ülkelere teşekkür ederken Türk bayrağını koymayı unuttular; gelen tepkiler üzerine ise Osmanlı döneminden kalma bir Türk bayrağı kullanmayı tercih ettiler.
Bir kısım insan ve İran muhibbi, bunun sehven olduğunu iddia etse de üst üste bu kadar hatanın yapılmasının mümkün olmadığı da ortada!
Diğer tarafta, bundan daha iki hafta önce Yunanistan Başbakanı Miçotakis’in Türkiye’ye yaptığı ziyaret sırasında İran dinî lideri Hamaney’in; bir kitabı, Türklerin güya Yunanlılara yaptığı zulmü anlattığını iddia ederek övmesinin de pek iyi niyetli olmadığını söyleyebiliriz.
İran’ın kolay bir ülke olmadığı ortada. Yüzyıllarca Türk hanedanlar tarafından yönetilen, bugün ciddi bir Türk nüfusa sahip olan ve halkının ezici çoğunluğu Müslüman olan İran’ın Türkiye’ye bakışında ne Türklüğün ne de Müslümanlığın pozitif bir rol oynamadığı açık.
Tam aksine hem tarihî hem de güncel tecrübemiz İran’ın Türkiye’ye bakışında mezhepsel perspektifin ve rekabetçi bakış açısının baskın olduğunu gösteriyor.
Osmanlı’ya karşı Batılıların ittifakını arayan Safevilerin bu tutumunun bugün de devam ettiğini maalesef görüyoruz. Hamaney’in Yunanistan’la ilgili açıklamaları böyle bir devamlılık içerisinde okunmalı.
Ama ne yapalım ki ne İran ne de Türkiye coğrafyasını değiştiremez. Türkiye âdeta problemli ve sıkıntılı bir komşusunu sürekli idare etmek zorunda kalan bir ev sahibi gibi hareket etmeye mecbur.
Dolayısıyla İran’a bakışımızı ne nefret ne romantizm ne de ideoloji belirlememeli. Aşk ya da nefretin jeopolitikte yeri yok. Buz gibi rasyonel olmalıyız. İran gerçeğini olduğu gibi görmeli ve ona göre adım atmalıyız.