Uzun yıllardır bürokrasi içinde Türkiye’ye hizmet etmiş bir büyüğüm, geçen akşam şöyle bir şey anlattı: “Türkiye’nin yurtdışından gazeteci satın alması lazım artık; bu konuda yavaş davranıyoruz. Aynı İngiltere gibi, ABD gibi, Almanya gibi Suud bile bizden gazeteci satın alıyor; algı yönetimi yapıyor…”
Evet Batılı devletler yapar bunu gerçekten, kendi adlarına konuşacak akademisyenler, uzmanlar, STK’lar, gazeteciler, siyasetçiler satın alır; hatta doğrudan gazete kurarlar bile. Evlilik, evlat, aile, siyaset, eğlence, alışveriş, sanat derken her konuda hangi ülke kiraladıysa onu öven, ondan örnek alan onu referans gösteren hatta başı sıkışınca oraya kaçan gazetecileri hatırlarsınız. Mesela, Enerji Bakanlığı ileride oluşacak elektrik ihtiyacı için şimdiden tedbir alır ve termik santral kararı verir. Bu santralde ithal kömür yerine yerli linyit kullanmak isterse kıyamet kopar. İşte bu kiralık uzmanlar, yerli linyitin kalorisiyle gâvurun kömürünün kalorisini kıyaslar, “Gemilerle getirin efendim ne gerek var çıkarmaya” der. Öte taraftan güya antiemperyalist devrimciler, milyonlarca dolarlık kömür pazarında küresel şirketlerin kazançları düşmesin diye yerli madenler üzerine afra tafra yaparlar. Yeşilciler yerlisi dumanlı, ithali dumansızmış gibi yerli linyite karşı eylemler yaparlar. Ama bu işin çarkı bilindik anlamda “Al parayı yaz, al parayı anlat” şeklinde olmaz. Hizmet ve ödeme sistemi biraz karışık yürür. Türkiye’nin de dışarıda böyle adamlara ihtiyacı var mı peki gerçekten?
Bence yok; çünkü o tip kiralanmış adamların etkileri kalıcı olmuyor. İşe yarasaydı bizdekiler işe yarardı. Birkaç sene etkili oluyorlar sonra hüsranla rezil olup eriyorlar. Üstelik o tip kiralanmış etki ajanları bulundukları ülkelerde daha çok tahrip, ifsad, yıkım ve huzur bozmaya yönelik çalışıyor. Türkiye’nin dünya için böyle bir derdi yok, böyle bir tarihi de yok. Biz teklif eden, ikna eden bir milletiz…