Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman, Riyad’da düzenlenen bir forumda yaptığı konuşmada, “Eskiden olduğumuz yere geri döneceğiz, dünyaya ve tüm dinlere açık bir ılımlı İslam ülkesi olacağız” dedi.
Hâlihazırda tahtta oturuyor olmasa da ülkeyi fiilen yöneten genç prens, Suudi Arabistan’ın önümüzdeki 30 yılı yıkıcı fikirlerle uğraşmakla geçirmeyeceğini, bu işi hemen bugün yapacaklarını ve çok yakında radikalizmi bitireceklerini söyledi.
Suudi Arabistan Veliaht Prensi’nin bu sözleri tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yankı uyandırdı ve tartışma konusu oldu.
Bir zamanların gözde yazarı ve yorumcusu Fehmi Koru’ya göre Suudi Arabistan’ın “ılımlı İslam” ile amacı Türkiye gibi olmak.
“Haberi ileten ve yorumları yapanların kafası, bu yoldaki değişimin ‘müjdesini’ veren ülkenin Veliaht Prensi Muhammed bin Selman kadar açık değil” diyor Koru.
Yazısının sonunda, Türkiye’nin Suudi Arabistan’ın değişim vaadiyle varmayı hedeflediği durumda bir ülke olduğunu söyleyen Koru, “Bunun kıymetini bilelim” diye ekliyor.
Muhammed Bin Selman’ın kafasının ne kadar açık veya kapalı olduğu bir yana, ünlü yazarın ya gözleri kör ya da gözünün önündeki apaçık gerçeği görmek istemiyor.
Türkiye, hatasıyla sevabıyla yıllardır demokrasiyle yönetilen bir ülke.
İnsan haklarına ve hukukun üstünlüğüne saygı, basın ve düşünce özgürlüğü gibi konularda Avrupa ülkelerinden geride olduğu söylenemez.
Suudi Arabistan Veliaht Prensi’nin açıklamalarında ve bugüne kadar izlediği politikalarda değişim vaadiyle bu hedefe varmayı planladığına dair en ufak bir belirti yok.
Muhammed Bin Selman, aşamalı da olsa demokrasiye geçişten mi bahsetti?
Ülkesinde siyasi partilerin kurulmasına izin verileceğini, yerel yönetimlerin ve hükümetin halkın özgür iradesiyle belirleneceğini mi söyledi?
Birkaç yıl içinde ülkesinde de muhalif basın yayın organları görebileceğimizi mi açıkladı?
Hayır.
Bütün bunların hiçbiri olmayacaksa Türkiye’nin bugünkü durumuna gelme işi nasıl olacak?
Fehmi Koru gibi deneyimli bir gazeteci bunu göremiyor mu?
Suudi Arabistan Veliaht Prensi’nin istediği değişim, Beşşar El-Esed’in laikliği türü bir şey.
Diktatör fakat Batılı hayat tarzını benimsemiş bir lider.
Muhammed Bin Selman’ın değişim için örnek aldığı ülkenin Türkiye değil Birleşik Arap Emirlikleri olduğu gayet açık.
BAE’de de kadınlar otomobil kullanabiliyor.
Eğlence merkezleri, sinema salonları ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi’nin Kızıldeniz sahillerinde inşa etmeyi planladığı türden plajlar var.
Olmayan şeyler ise demokrasi, insan hakları ve özgürlükler.
Muhammed Bin Selman şayet Türkiye’yi örnek almış olsaydı ülkesinde seçimlerle halk iradesinin tecelli edeceğinden ve sandıktan çıkan sonuca saygı duyacaklarından vesaire bahsederdi.
Koru’nun yazısında değindiği “İslam dünyasının liderliği” iddiasına gelince…
Suudi Arabistan’ın bu iddiası yeni değil.
Mekke ve Medine’nin sınırları içinde olması nedeniyle kendisini zaten İslam dünyasının doğal lideri olarak görüyor.
Türkiye’nin büyümesinden de zaten bu yüzden rahatsız.
İslam coğrafyasında Erdoğan’a beslenen sevginin kendisinin “İslam dünyasının liderliği” iddiasına gölge düşürdüğüne inanıyor.
Son olarak bir noktaya işaret etmek istiyorum.
Suudi Arabistan’ın Türkiye’yi örnek almaması Türkiye’nin adını kullanmayacağı anlamına gelmiyor.
İsrail ile açıktan diplomatik ilişki kurma yönündeki adımlara gelecek itirazlara ve tepkilere karşı, “Çok sevdiğiniz ve hayran olduğunuz Türkiye’nin de İsrail ile diplomatik ilişkisi var” argümanını kullanacağından emin olabilirsiniz.