Ülkesini aşağılayan, milletin dinine, tarihine, ailesine hakaret eden yazar/sanatçı/akademisyen sınıfı var. Milletten, milletin dininden, tarihinden, hayallerinden nefret ediyorlar. Türkiye’nin potansiyellerinden korkuyorlar. Cemil Meriç ‘Bu Ülke’ kitabında bu hali, “Kabil Kompleksi” olarak tamlarken şöyle ifade ediyor: “Her dudakta aynı rezil şikayet:yaşanmaz bu memlekette! Neden? Efendilerimizi rahatsız eden bu toz bulutu, bu lağım kokusu, bu insan ve makine uğultusu mu? Hayır, onlar Türkiye’nin insanından şikayetçi. İnsanından yani kendilerinden. Aynaya tahammülleri yok.Vatanlarını yaşanmaz bulanlar, vatanlarını ‘yaşanmaz’laştıranlardır.”
Bu azınlık bir zümre. Orman katlederek, sahilleri gasp ederek kuruldukları yalılarında, villalarında çevrecilik taslayan bir azınlık. Bu azınlık zümre, hiçbir şart altında bu milletin ne tarihiyle ne de gelecek planlarıyla buluşuyor. Varsa yoksa üst komşunun çocuğuyla kendi çocuğunu kıyaslayarak ezen cahil aileler gibi, Türkiye’yi başka ülkelerle kıyaslayarak ezip insanlara sataşıyorlar. Dudaklarında “biz sizin iyiliğiniz için söylüyoruz, yoksa bizim tuzumuz kuru” kibrinden gelen bıyık altı bir sırıtmayla söylüyorlar hep bunu.
Cemil Meriç’in ifade ettiği gibi, Kabil Kompleksi var bunlarda. Hermann Hesse, Demian romanındaki Demian ile Emil arasında geçen Kabil kıssasında, kendinden iyi olana beslenen haset durumuna Kabil Kompleksi diyor. Haset eden kişi iftira ediyor, yalan söylüyor, aşağılıyor, felakete kehanet ediyor. Çünkü bütün bu iyi şeyleri kendi yapmıyor. Türkiye’de “aydın” diye anılan şair, yazar, sanatçı, akademisyen zümresinin çoğunda bu kompleks var.
Suriye hattında bir barış koridoru kurulma ihtimali, onları delirtiyor mesela. Bir katkımız olur mu, bir sözümüz olsa bile barışa desteğimiz olur mu demek yerine; yok saymak için, aşağılamak için ellerinden geleni yapıyorlar. Merkez Bankası faizleri düşürünce kehanet ettikleri felaketten uzaklaşma ihtimaline bile tahammül edemiyorlar.
Merkez Bankası ve Devlet banklalarının faizileri düşürmesine ölesiye karşı çıkıyorlar. Çünkü kendilerinden iyi olan her şeye haset ediyorlar.
Ekonomideki olumlu değişim olur ve umut oluşur diyelim. Terlikle don paça TV kanalarına sosyal medyaya dökülüp “hayır her şey kötü olacak, sakın umutlanmayın!” diye bağırıp çağırıyorlar. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) tarafından Haziran 2019 dönemine ilişkin ödemeler dengesi verileri iyi yönde açıklandı diye demediklerini bırakmadılar. Çünkü bunlar iyi gelişmeler. Mesela geçenlerde son 12 aylık cari denge yaklaşık 17 yılın ardından fazla verdi. Aman yâ Rabbi! Sanki başımıza taş yağdı da, bunlar kaçacak sığınak arar hale geldiler!..
2018’in haziran ayında 2 milyar 471 milyon dolar düzeyinde gerçekleşen cari işlemler açığı, bu yılın aynı döneminde 548 milyon dolara indi. Bunun sonucunda, 12 aylık cari işlemler hesabı 538 milyon dolar fazla verdi. ‘Nasıl olur? Nasıl fazla verir?.. Kesin hile var!’ diye yalan üzerine yalan katıp kendi ülkelerine iftira kampanyalarına başladılar.
PKK ile mücadelede kayda değer neticeler alınmaya başladığı gün PKK’lı oldular. Gazetelerinde boy boy PKK’lı militanları çıkarıp övmeye başladılar. S-400 gelmesin diye demediklerini bırakmadılar. Baktılar ki dönüşü yok, bu sefer “gelmeyecek” dediler, geldi. “Geldi ama kurulmayacak” dediler, kuruldu.
Malezya açılımı, Rusya’yla, Azerbaycan’la vizelerin kalkmasını yok saydılar önce baktılar ki mesele ciddi “Aman canım, iş mi sanki!.. Sıkıysa İngiltere’den kaldır.” dediler. Elektrikli Traktör yaptı Türkiye; diyecek laf bulamadılar, Cumhurbaşkanının tarlada giydiği galoşlara sataştılar.
Hükümet Yağlı Tohumlar ve Hububata destek vermeye karar verince de beğenmediler. Akdeniz Doğalgaz arama çalışmaları için önce “boşa çaba” dediler. 6 ülke oraya hücum edince, 4 ülke de savaş gemileriyle gelince baktılar “gaz çıkmayacak” yalanına çocuklar bile inanamaz, bu sefer “gitmeyin, çıkarmayın” demeye başladılar. Irak ve Suriye’de gerçekleşen bütünleşik PKK mücadelesinde OPKK’dan yana saf tuttular.
5. Nesil Savaş Uçağıyla alay ediyorlar şimdi. Aynı İHA ve SİHA’larla alay ettikleri gibi. İHA ve SİHA’lar gerçekleşince bu sefer de “oyuncak dronlarla aynı zaten, o kadar da büyük bir teknoloji yok” demeye başladılar. Şehir hastanelerini de beğenmediler, Taarruzi İHA projelerini de.
Şimdi soru şu: Türkiye kötüye mi gidiyor, yoksa bunlarda Kabil Kompleksi mi var? Türkiye’de kötüye giden tek şey, yerleşik düzenin tahtlarının yıkılıyor olması olabilir mi?
Türkiye’de kötüye giden şey, kötülüğü fırsat sayanların tezgahının bozulması olabilir mi?
Ocak ayından 18 Temmuz’a kadar Antalya’ya 6 milyon 914 bin 909 yabancı turist geldi. Nükleer santrallerde ihtiyaç duyulan malzemelerin yerli alımı desteklenme programı açıklandı. İlaç sanayiinde üretim ve eğitim faaliyetleri yanında, start-up’ların fonlanmasına karar verildi. 5G baz istasyonu geliştirme çalışmaları tamamlanması ve üretim fazı için hazırlık yapılmasına karar verildi. Sadece Almanya’ya 7 Milyar 443 milyon dolarlık ihracat gerçekleşti. Türkiye AB’ye İhraç fazlası verdi. (564.5 Milyon Euro) Altın rezervinde erime olacağı iddia edilirken 16.03 ons milyon rezervi, 16.3 ons milyona yükseldi. Bayraktar TB2 27 saat 3 dakikalık kesintisiz uçuşla SİHA rekorunu kırdı. Yani Türkiye kötüye gitmiyor, bugün düne göre daha iyi ve yarın daha iyi olacak. Mesele bunların Türkiye’ye karşı besledikleri haset.