Arap Baharı rüzgârları esmeye başlayıp Suriye’de halk rejimin devrilmesi için caddeleri ve meydanları doldurunca terör örgütü PKK bunun kendisine yeni manevra alanları açacağını fark etmekte gecikmedi.
İlk yaptığı Beşşar El-Esed’in yanında yer alarak Kürtlerin yoğun olduğu bölgelerde rejim karşıtı gösterileri bastırmak oldu.
Bu sayede Suriye rejiminin bazı bölgelerin kontrolünü tamamen örgüte bırakmasını sağladı.
Daha sonra Amerika’nın ve Batı’nın yoğun desteğiyle DAEŞ’e karşı mücadele adı altında ülkenin kuzeyinde nüfuz alanını genişletmeye ve yayılmaya başladı.
Bu arada Rusya’yla irtibatını da sürdürdü.
Özellikle Arapların ve Türkmenlerin yaşadığı köylerde örgütün gerçekleştirdiği etnik temizlik, tehcir ve her türlü insan hakları ihlaline uluslararası toplum tarafından göz yumuldu.
Bu sayede PKK Suriye’nin kuzeyinde birkaç sene önce hayalini dahi kuramayacağı geniş bir alanı kontrol eder hale geldi.
Terör örgütünün kendine devlet kurma hayalleriyle bölgesel ve küresel güçlerin Türkiye’yi terör koridoruyla kuşatma projesi bir araya gelince milli güvenliğimize yönelik tehlike hızla büyüdü.
Ankara bugünlerde söz konusu tehlikenin belini kırmak için ciddi bir adımın eşiğinde.
Afrin’e askeri operasyon bekleniyor.
Türkiye’nin PKK’yla Suriye topraklarında mücadele konusunda geçmişte bir takım yanlışlar yaptığı ve askeri müdahalede geç kaldığı yönünde eleştiriler var.
Ankara uzun bir süredir Amerika’ya ve tüm dünyaya “PYD eşittir PKK” olduğunu anlatmaya çalışıyor.
Ancak geçmişte Türkiye’de belediyeler “Rojova’ya destek” adı altında PYD’ye yardım gönderdi.
PYD’nin PKK’dan hiçbir farkı olmadığı gerçeğinin daha en başından çok net bir şekilde vurgulanmaması örgütün Suriye’deki faaliyetlerini meşrulaştırma çabalarını belli ölçüde kolaylaştırdı.
Askeri müdahalenin gecikmesi konusuna gelince…
Suriye’nin kuzeyine PKK/PYD bu kadar yayılmadan müdahale edilseydi terör örgütünün hemen yanı başımızda bir gecekondu devleti inşa etme girişimine müsaade edilmezdi ve yapılan kaçak yapıyı yıkma gibi bir operasyona gerek kalmazdı.
Fakat madalyonun bir de diğer yüzü var.
15 Temmuz darbe girişiminden önce ordumuz henüz FETÖ’cü hainlerden temizlenmiş değildi.
O dönemde Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın Suriye’deki operasyonlarını yönetenin darbe girişimi gecesi Ömer Halisdemir tarafından öldürülen FETÖ’cü Tuğgeneral Semih Terzi olduğu göz önüne alınınca, “Suriye’ye FETÖ’cülerle gerçekleştirilecek bir askeri müdahale ne kadar başarılı olabilirdi?” sorusu gündeme geliyor.
Dolayısıyla bu açıdan bakınca müdahalede geç kalınmasının Türkiye’nin yararına olduğu dahi söylenebilir.
Bununla birlikte Türkiye’nin Afrin’e operasyonu daha da geciktirme lüksü yok.
Geçmişle ilgili tartışmaları bir yana bırakıp bugüne odaklanmalıyız.
Terör örgütü Amerika’nın da desteğiyle devlet olma yolunda her geçen gün daha da ilerliyor.
Ordu kuruyor, zorla vergi topluyor ve bölge halkının çocuklarını silahaltına alıyor.
Sandık kurup sözde seçim yapıyor ve yerel yönetimler oluşturuyor.
Türkiye’nin milli güvenliği, bekası ve toprak bütünlüğü söz konusuyken bekle-gör politikası izlemek mümkün değil.
Cumhurbaşkanı Erdoğan müdahalenin bir hafta içinde gerçekleşeceğinin sinyalini verdi.
Afrin için uzun süredir hazırlık yapıldığını biliyoruz.
Operasyon artık bir an önce gerçekleştirilmeli.
Kimsenin yeşil ışığına ihtiyacımız yok.
Aksi takdirde Türkiye’nin caydırıcılığı ve terörle mücadelesi ciddi şekilde zedelenecek.