Tüketiciler yıllardır fırsatçılara karşı sıkı denetim uygulanmasını, sıfır tolerans ile cezalar kesilmesini, hatta bu gibi yaratıkların piyasadan silinip atılmasını talep ediyordu.

Sayısız tedbir sıralandı ve sonunda düğmeye basıldı.

Evet! Bugün müjde zamanı.

Çok zamandır zamlarla boğuşan, fırsatçılarla savaşan, enflasyon canavarına atacak meteliği kalmayan, suistimallerle başı ağrıyan tüketiciler için iki müjdeli haberimiz var.

Birincisi… Fiyat fahişeliği yapan açgözlülere karşı devlet harekete geçti. Evet, devlet tamahkârlara karşı tüketicinin yanında duracağını alenen ilan etti.

Türkiye’nin başına bela olan “fahiş fiyat”, “stokçuluk” ve “fırsatçılık” gibi yüz kızartıcı eylemlere karşı yeni ve caydırıcı cezaların gerekli olduğunu yıllardır söyleriz.

Tüketici imdat frenini çekmiş, kendisini soyup soğana çevirenlere karşı bir eylem bekliyordu.

Tüketicinin bu beklentisi nihayet karşılık buldu; fahiş fiyat ve stokçulukla ilgili cezaları artıran kanun teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edildi.

Mevcut şartlarda ilgili cezaların artırılmasını içeren 23 maddelik Türk Ticaret Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile cezalar 10 kat artırıldı.

Az bile dediğinizi duyar gibi oluyorum. Haklısınız; yetmez ama evet!

Çünkü fahiş fiyat artışı ve stokçuluk; haksız kazanca, fiyat artışına ve piyasadaki rekabetin bozulmasına sebep oluyor.

Yeni kanunla birlikte stokçuluk yapanların cezası 1 milyon liradan 12 milyon liraya yükseldi. Tabii her cezanın tekrarında, önceki cezanın iki katı uygulanacağını da unutmamak gerekiyor.

Başka? Stokçuluktan bir yılda üç kez ceza alan işletmelere altı güne kadar kapatma cezası verilecek.

Satıştan kaçınan işletmeler için ürün bedelinin yüzde 10'u kadar ceza uygulanacak.

Bir önleyici tedbir de aldatıcı reklamlarla ilgili… Bu kontrolsüz taarruza birisinin dur demesi gerekiyordu, öyle de oldu!

Beyaz önlük giydirilenin tüketiciye sağlık ürünü tavsiye ettiği, çocukların masumiyetinin ayaklar altına alındığı; algıların, kandırmacanın, gizli mesajların gırla gittiği reklam kuşaklarına da çekidüzen veriliyor.

Yeni düzenlemeye göre tüketici etkin bir şekilde korunacak, Reklam Kurulu aldatıcı reklamlarla ilgili hızlı refleks gösterecek, gerekirse erişimin engellenmesi kararı verilebilecek.

Belki geç kalındı ama zararın neresinden dönerseniz kârdır!

Hayli umut veren gelişmeler. Vatandaş yanlısı, tüketici dostu çalışmalar. Çok güzel hareketler. Emeği geçenleri tebrik ediyorum.

Yalnız bir uyarı yapmadan geçemeyeceğim. Biz çok iyi kanun çıkartıyoruz, velev ki bunun pratikte uygulanması sıkıntılı oluyor. Umarım bu sefer öyle olmaz!

Ve ikinci müjdemiz…

Vergi kaçakçılığı ihbarlarında ihbar sahibine ikramiye verilecek. Müjdeyi veren isim, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in bizzat kendisi. Şimşek, “Yapılacak vergi incelemesi sonucu ihbarda verilen bilgiye istinaden tespit edilen vergi ve vergi kaybı cezasının yüzde 10'u tutarında ihbar ikramiyesi ödenebileceğini” ifade ediyor.

“Bunun neresi müjde?” diyenler olabilir. Şöyle arz edeyim. Bu müjde hem de iki yönlü kazanç sağlayan bir müjde. Birinci kazancınız, ihbarlarınızla devletimizin kazıklanmasını engellemiş oluyorsunuz; ikincisi de her ihbar için ödenecek tutarlar, bu kriz ortamında size ekonomik anlamda nefes aldıracak cinsten tutarlar.

Türkiye, elan vergi kaybı ve kaçağı konusunda âdeta bir cennet konumunda. Nasıl mı? Kısa örneklerle olayı aydınlatalım.

Bir futbolcu düşünün; transfer olduğu rakam 5 milyonsa devlete 1 milyon beyan ediyor. 4 milyon liranın vergisi sizlere ömür! Bir ev sahibi düşünün; evini satarken 10 milyon lira değerindeki evi sırf vergisi az çıksın diye 2 milyon lira gösterebiliyor. Veyahut bir esnaf; stoklarında bulunan ve yüzde 8 KDV’si olan ürünü satarken yüzde 1 KDV’li ürün fişi kesebiliyor… Örnekleri çoğaltmak mümkün. Bunun bir an önce normale dönmesi gerekiyor.

Vergi kayıp ve kaçağıyla etkin mücadele devam etmeli. Burada tüketicinin devreye alınması elbette ki olumlu bir gelişme. Ancak! İhbar edenin mahremiyetine önem verilmeli, süreç hızlı işletilmeli, kolay ve sürdürülebilir olmalı ki vatandaşın katılımı sağlanabilsin; değilse kimse bu riske girmek istemez. Eğer vatandaş ‘ettiğim iyilik ürküttüğüm kurbağaya değmiyor’ kanaatine kapılırsa bu proje ölü doğmuş demektir, geçmiş olsun!