Emperyalizm Türkiye’de bir ölüm kalım savaşı veriyor. Batı, Anadolu üzerinde kurduğu tahakküm cephelerini Adnan Menderes zamanında ezanın lisanı aslına dönmesiyle kaybetmeye başladı. Gâvurun bu ilk yenilgiden sonra her şeyi denedi ama bugüne gelene kadar yaşadığı onlarca büyük yenilgiyi engelleyemedi. Son 10 yıldır ise hızla cephe kaybediyor ve millet kendi vatanında söz sahibi olmaya bir adım daha yaklaşıyor.
Batı, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduklarında kontrolün hep kendilerinde kalacağı bir sistem ayarı yapmış ve devlet kurumlarını ona göre şekillendirmişti. En başta TSK olmak üzere büyün devlet bileşenleri, Türkiye kontrolden çıktıkça yönetimi yeniden Batı’ya devredecek emniyet mekanizmaları olarak çalışıyordu. En son 15 Temmuz işgaline yeltenen kiralık köpeklerin okuduğu bildiriden anlaşıldığı üzere yine 100 yıllık asıl işlerini yapıyorlardı. Vatanı gâvura teslim etmeye çabalıyorlardı.
30 Mayıs 1876’da Sultan Abdülaziz Hazretleri’ne yapılan darbeyle başlayan bu süreç 15 Temmuz 2016 tarihine kadar devam etti.
Tam da bu sebeple, 16 Nisan 2017 günü sistemin değişmesi için “Evet” diyenler aslında emperyalizme karşı verilen bağımsızlık mücadelesinin bitirici hamlesini yapacaklar. Vesayetlerle, yetkiyi kimden aldığı meçhul bürokratlarla değil de yetkiyi sadece milletten almış bir sistemle yönetilmeye başlayacağız. İçinde yaşadığımız için farkında değiliz belki ama yıllar sonra tarih bu önümüzdeki bu referandumu bir “Zafer” olarak yazacak. Çünkü 16 Nisan tarihinde sandıktan çıkacak olan “Evet” soncu, emperyalizmin yenildiğinin ilanı olacak. Gâvur bu yenilgiyle sadece Türkiye’yi elinden kaçırmış olmayacak, Batı’ya karşı bağımsızlık mücadelesi veren dünyanın diğer ülkeleri içinde emsal teşkil eden bir domino etkisi oluşacak. Bu yüzden 16 Nisan, emperyalizmin ölüm kalım savaşı…
İşte bu yüzden sandıkta verdiğimiz her “Evet” oyuyla tam bağımsız, yerli ve milli devletin inşası için verilen uzun bir mücadelenin zaferini kazanan öncü nesiller olarak tarihe yazılacağız…