SİHLER VE BAHAİLER
Hindistan’ın azınlık olmakla beraber en etkin dinî topluluğu Sihler. Sayılarının 20 milyon civarında olduğu söyleniyor. ticarî ve siyasî hayatında çok etkin bir topluluk. Kafalarında kocaman bir türbanla dolaşan adamlar görürseniz, işte onlar Sihlerdir. İnançları gereği saçlarını kesmiyorlar ve büyük bir sarıkla bağlıyorlar. Sihlerin çok radikal bir toplum olduğunu ve zaman zaman Müslümanlarla da sorunlar yaşadıklarını duyuyoruz.
Hindistan’ın sembol eserlerinden birisi de Lotus Tapınağı. Bu tapınak bir Bahai ibadethanesi. Büyük bir parkın içinde etrafı havuzlarla çevrili, nilüfer (lotus) çiçeği baz alınarak yapıldığı için bu adı almış. Bahailik 1500’lü yıllarda ortaya çıkmış, daha çok İslam’dan esinlenen bir din. Tapınak dokuz köşeli. Bu dokuz köşe Bahailiğin dokuz unsurunu temsil ediyor. Tapınağa ulaşabilmek için uzun bir bahçeden geçiyoruz. Ayakkabılarımızı çıkarmamız isteniyor.
Ayakkabılarımızı bir dolaba yerleştirip çıplak ayakla tapınağa yürüyoruz. Çok sayıda turistle beraber tapınağa giriyoruz. Büyük bir mekân. Ortasında sandalyelerle donatılmış. Görevliler sessiz olmamız için uyarıyorlar. Kimse konuşmuyor. Sessizliğin ibadetin bir parçası olduğunu öğreniyoruz. Tapınağın içinde diğer dinlerin ibadethanelerinde olduğu gibi süsleme yok. Tapınak İranlı bir mimar tarafında yapılmış, 1986 yılında hizmete açılmış. Mimarî açıdan özgün ve görkemli bir bina. Tapınaktan ayrılırken elimize bir broşür tutuşturuluyor. Arabada okumaya çalışıyorum. Broşürde Bahailiğin dokuz ilkesinden söz ediliyor.
SERHEND VE İMAMI RABBANİ
Tasavvuf büyüklerinden İmam Rabbani Hazretlerini ziyaret etmek üzere sabah erkenden yola çıkıyoruz. Delhi ile Serhend arası yaklaşık 300 km. İmam Rabbani 1563 yılında Serhend’de doğmuş, 63 yıl yaşamış ve 1623 yılında Serhend’de vefat etmiş. İmam Rabbani’nin türbesi Pencap eyaletinin Serhend şehrinde. Burası aynı zamanda Sihlerinde önemli merkezlerinden. Bizi türbede imam Rabbani’nin torunu Muhammed Bey karşılıyor. Sohbet sırasında Türkiye’yi yakından takip ettiğini anlıyoruz. Türkiye’den çok sayıda ziyaretçi geldiğini ifade ediyor. Türbe büyük bir külliyenin içinde. Ziyaret edip dua ediyoruz. Muhammed Bey çok az sayıda Müslüman’ın Serhend’de yaşadığını belirtiyor. Bu arada Muhammed Bey İmam Rabbani’nin kız torunlarından. İmam Rabbani’nin Özbek Türklerinden olduğunu öğreniyoruz. Serhend’i geride bırakıp Hindistan’ın maceralı yollarını kullanarak tekrar Delhi’ye dönüyoruz. Akşam üzeri yollar tıklım tıklım. Sanki şehirden büyük bir kaçış var.
TAÇ MAHAL
Ertesi gün sabah erkenden Taç Mahal’ı görmek üzere yola çıkıyoruz. Taç Mahal Agra şehrinde. Burası Taç Mahal’in yanı sıra kalesiyle de ünlü bir şehir. Delhi’den Agra yaklaşık 200 km. Bu defa yanımızda Hintli bir rehber var. Bu duruma seviniyorum. Rehberler bilmediğiniz birçok ayrıntıyı anlatıyorlar. Sohbete yolda başlıyoruz. Sosyal yapıdan, ekonomiden söz ediyoruz. Hint ekonomisi son yıllarda hızlı büyüme gösterdi. Özellikle yazılım sektörüyle adından söz ettirdi. Fakat rehberimiz bu büyümenin halka çok fazla yansımadığını ifade ediyor. Rüşvetin çok yaygın olduğuna vurgu yapıyor. Genel durumun sakin olmasına rağmen Müslümanlarla Hinduların birbirlerini sevmediklerini söylüyor.
Nihayet Agra’ya varıyoruz. Agra bir zamanlar Hindistan’ın en ihtişamlı şehri ve başkentiymiş. Taç Mahal uzaktan görünüyor. Arabaların çok yakına sokulmadığını söylüyor rehberimiz. Arabayı parka bırakıyor ve yürüyoruz. Taç Mahal muhteşem görünüyor. Bu anıt eser Şah Cihan tarafından hamileyken ölen hanımı Mümtaz Hatun için yapılmış. Mimar Sinan’ın öğrencileri Mehmet İsa Efendi, Mehmet İsmail Efendi tarafından 1632 yılında yapımına başlanan eser 20 yılda bitmiş. Duvarları da İstanbul’dan gelen Hattat Serdar Efendi tarafından tezyin edilmiş. Duvarlara Yasin-i Şerif yazılmış. Giriş kapısında çok görkemli. Kapıdan geçtikten sonra beyaz, görkemli bina göz kamaştırıyor. Uzun çiçekli bahçeden geçerek binaya giriyoruz. İçerisi de dışarı kadar güzel. Bir insanın dünyada hanımı için yaptırdığı en güzel bina bu olsa gerek. Fakat bu dünyada her şeyin geçici olduğunu bir kez daha idrak ediyoruz.
Taç Mahal’den ayrılıyoruz. Agra Kale’sini de görmek istiyoruz. Ancak vakit geç oldu. Kırmızı taşlardan yapılmış görkemli kalenin önünden geçiyoruz. Gönlümüz kalede kalıyor. Ömrünün son yıllarını Cihan Şah bu kalede tutsak olarak geçirmiş. Taç Mahal tam karşıda ne büyük acı diye içimden geçiriyorum.
MUMBAİ
Hindistan’ın eski başbakanlarından İndra Gandi’nin adını taşıyan havaalanından Bombay’a uçuyoruz. Yeni Delhi havadan oldukça yeşil görünüyor. İki saatlik uçuşla Bombay’a varıyoruz. Uçak inmeden Bombay semâlarından şehri seyrediyoruz. Üst üste binmiş gecekondu yığınları aklımıza vaktiyle Ankara’dan Esenboğa’ya giderken yol boyunca gördüğümüz gecekonduları getiriyor. Son yıllarda başarılı bir kentsel dönüşümle bu gecekondular yıkıldı, yerlerine daha yaşanabilir yerleşim alanları oluşturuldu.
Mumbai Hindistan’ın en büyük, dünyanın üçüncü büyük kenti. 16. Yüzyıl’da Portekizliler buraya iyi liman anlamında Bom Bahia adını vermişler, İngilizler de Bombay demişler. 1995 yılında Hint “tanrıçası” Mumba’dan esinlenerek isim Mumbai olarak değiştirilmiş.
Burası Hindistan’ın ticaret, finans ve kültür başkenti. Delhi Hindistan’ın Ankara’sı, Mumbai ise İstanbul’u. Hindistan’ın bağımsızlığında öncü olmuş Mumbai. İstanbul’la da önemli bir bağlantısı var. İngilizler İstanbul’u işgal edince, Gandi öncülüğünde 15 bin kişi bu işgali protesto için yürüyüş yapmıştı. Hindistan’ı kaybetmekten korkan İngilizlerin İstanbul’u boşaltmalarının sebeplerinden birisinin de bu protestolar olduğunu okumuştum.
Hint Okyanusu’nun kıyısında kurulmuş liman şehri Mumbai. Sahil boyunca çok sayıda lüks otel var. Burada pırpırların (üç tekerlekli araba) yerini küçük Hint yapımı arabalar almış. Daha çok taksi olarak bu otomobiller kullanılıyor.
Sokaklarda boyalar içinde insanları görüyoruz. Gene garip bir Hint numarası diye içimden geçiriyorum. Daha sonra bunun Holi (Boya) bayramı olduğunu öğreniyorum. Üç dinin kutsal günü aynı güne gelmişti. Herkes mutlu görünüyordu. Hinduların Holi bayramı, Müslümanları kutlu doğumu, Hıristiyanların kutsal günü aynı günde kutlanıyordu. Ancak en dikkat çekeni Holi bayramı; insanlar, sokaklar rengârenk boya içinde. İnsanlar sokaklarda yaşıyorlar.
BOLLYWOOD
Mumbai aynı zamanda Holivud’dan sonra dünyanın en büyük meşhur film merkezi. Holivud’dan (Hollywood) esinlenerek adına Bolivud (Bollywood) demişler. Burada yılda yüzlerce film çekildiğinden bahsediliyor. Hint sineması bizim sinemamızdan çok farklı bir karaktere sahip. Sinema gerçek anlamda bir eğlence aracı. Dili de eğlenceye dayanıyor. Çok ciddî konular bile renkli Hint danslarıyla sulandırılıyor. Mumbai’de Meltem Cumbul’un da oynadığı, bir bölümü Türkiye’de çekilen bir filmi resmî bir heyet ve Meltem Cumbul’la beraber seyrediyoruz. Trajikomik bir hikâye bol Hint danslarıyla renklendirilmiş.
Bolivud’lu film yapımcılarıyla bir araya geliyoruz. Ortak projelerden konuşuyoruz. Bir önerim oluyor Bolivud’lu yapımcılara: Tasavvuf kültürü iki ülkenin de ortak kültürü. Bunu dikkate alarak ortak projeler üretebiliriz. Bu konu Bolivud’cuların oldukça dikkatini çekiyor. Çünkü Bolivudlu yapımcı ve oyuncularının büyük çoğunluğu Müslüman.
Sabah namaza kalkıyorum. Namazdan sonra müsait olacağını düşünerek havuza gidiyorum. Gerçekten hiç kimse yok. Havuz açıkta ve Mumbai ve körfezi görüyor. Biraz yüzdükten sonra sahilde insanların kitleler halinde koştuklarını görüyorum. Bir hatıra olsun diye eşofmanları giyiyor ve sahile iniyorum. Büyük bir kalabalık sahilde koşuyor. Aralarında benim gibi turistler de var. Günlerden Cuma; namazı nerede kılarız diye düşünüyorum. Sahilde denizin içinde bir cami görmüştüm. Adı Hacı Ali Camii. Cumaya buraya geliriz diye düşünmüştüm. Ancak o camie gitmeye imkân olmuyor. Otelin yakınında bir binanın altında bir camie gidiyoruz. Cemaat çok kalabalık. Fakat bizi fark eden görevliler bizi ön tarafa alıyorlar.
Otelin önünden daha önce bindiğimiz taksici gelip bizi buluyor. Alışveriş yapmak isteyip istemediğimizi soruyor. İstersek bizi uygun bir alışveriş merkezine götürebileceğini söylüyor. Önce şaşırıyoruz. Bir önceki gün kendisiyle sohbet etmiştik. Herhalde oradan cesaret almış olmalı. Müslüman şoför bizi bir Keşmir alışveriş merkezine götürüyor. Çok katlı binada aklınıza gelen her şey var. En dikkat çekenleri kadın elbiseleri ve halılar. Hint kumaşı dedikleri bunlar olsa gerek. Farklı albenili hediyelik eşyalar alıcıları cezbediyor. Satıcılar satış yapabilmek için her türlü numaraya başvuruyor. Pazarlığın sınırı yok. Bir şeyler alarak kendimizi satıcıların elinden kurtarıp sokağa atıyoruz.
Bu tarifi imkânsız ülkeden öğrenecek çok şey var. Anlamak için bakmak, bakmak için görmek gerek…