Gazze Şeridi’ne açtığı savaşta ABD ve Avrupa’nın desteğini arkasına almasına ve sahip olduğu devasa silah gücüne rağmen başarılı olamayan İsrail, ordusuna ve kamuoyuna moral vermek için başka seçeneklere yöneldi.

Beyrut’un ed-Dahiye bölgesinde bulunan Hamas’a ait ofise İsrail’in insansız hava aracıyla gerçekleştirdiği saldırıda hareketin iki numaralı ismi Salih el-Aruri ile birlikte ikisi İzzeddin el-Kassam Tugayları komutanı altı kişi daha hayatını kaybetti.

Hizbullah’ın kalesi olarak bilinen bir yerde gerçekleştirilen saldırı; “İsrail, Hamas liderinin o an orada bulunduğunu nasıl öğrendi?” sorusunu gündeme getiriyor ve ortada ciddi bir güvenlik zaafı olduğunu gösteriyor.

1972 Münih Olimpiyatları sırasında gerçekleştirilen ve 11 İsraillinin öldüğü saldırının ardından İsrailli ajanlar yıllarca çeşitli ülkelerde düzenledikleri suikast operasyonlarıyla söz konusu eylemin faillerini ve organizatörlerini hedef almışlardı.

İsrail İç İstihbarat Servisi (Şin Bet) Başkanı Ronen Bar, Filistin direnişinin 7 Ekim’de işgal güçlerine vurduğu ağır darbeyi o eyleme benzeterek “Bu bizim Münih’imiz. Bunu her yerde yapacağız. Gazze’de, Batı Şeria’da, Lübnan’da, Türkiye’de, Katar’da.” diyerek Hamas’ın Filistin dışında yaşayan liderlerine suikast planladıklarını açıklamıştı.

Suikastın ardından Mossad Başkanı David Barnea’nın “Her Arap anne şunu bilsin ki oğlu 7 Ekim katliamında yer aldıysa kendi ölüm fermanını imzalamıştır” demesi, İsrail’in bu politikayı sürdüreceğini gösteriyor.

Salih el-Aruri’nin şehadeti Hamas için önemli bir kayıp olsa da hareketin işgale karşı mücadelesini etkilemez.

İsrail bugüne kadar başta Şeyh Ahmed Yasin olmak üzere Hamas’ın birçok liderini şehit etti ancak Filistinli direniş hareketini yolundan alıkoyamadı.

Çünkü Hamas karizmatik lider üzerine kurulu bir yapı değil, inanç ve düşünceyi esas alan geniş bir ekip hareketi.

Liderleri, üyelerinin oylarıyla belirleniyor ve bir liderini kaybettiğinde bir başkası onun yerini doldurabiliyor.

İsrail’in Salih el-Aruri’ye Beyrut’ta düzenlediği suikast, Hizbullah’ın saldırıya vereceği cevapla savaşın bölgeye yayılabileceği yorumlarına neden oldu.

Ancak Nasrallah’ın önceki günkü konuşması bu ihtimali büyük ölçüde ortadan kaldırdı.

Hizbullah lideri daha önce yaptığı bir açıklamada, İsrail’in Lübnan topraklarında bir Lübnanlıya, Filistinliye ya da İranlıya suikast düzenlemesi hâlinde “güçlü bir şekilde” misillemede bulunacak.

Nasrallah, Salih el-Aruri suikastının ardından yaptığı konuşmada söz konusu açıklamasını unutarak “Lübnan’ın durumunu ve millî çıkarlarını gözettiklerini” öne sürdü ve İsrail şayet Lübnan’a savaş açarsa hiçbir kural gözetmeden savaşa gireceklerini söyledi.

Bunun mefhum-u muhalifi “Salih el-Aruri’nin öldürülmesi sebebiyle İsrail’le savaşa girmeyeceğiz.” demektir.

Nasrallah her ne kadar “Lübnan’ın millî çıkarları” bahanesinin arkasına sığınsa da örgütün İsrail’le savaşa girip girmeme kararının daha çok Tahran’dan gelecek talimata bağlı olduğu biliniyor.

Hizbullah liderinin konuşmasından önce İran Devrim Muhafızları Ordusu’ndan gelen “Salih el-Aruri suikastı bir cinayet ancak direnişi stratejik hataya düşürmeyecek” açıklaması da örgütün suikast sebebiyle savaşa girmeyeceğini söylüyordu.