Türkiye’nin suç haritası her yıl çıkarılıyor. Korkunç bir tabloyla karşı karşıyayız. Terör, adam öldürme, yaralama, tecavüz, gasp, hırsızlık, adam kaçırma, uyuşturucu ticareti, fuhuş, ne ararsan var. İstanbul, nüfus fazlalığı ve aşırı göç almasından dolayı bu sektörde açık ara önde. İstanbul’da dakikada bir suç işleniyor. Rakamları verip yazıyı okunamaz hale getirmek istemiyorum. Ama durum hiç iç açıcı değil.
Müslüman bir ülkede, %99’unun Müslüman olduğu söylenen bir halkın; sadece insan hukukunun değil; İslam dini ve İslam hukukunun da yasakladığı suçları nasıl bu kadar kolay işlediği anlaşılabilir değil. Anladığım nokta, İslam dininden uzaklaştıkça; suçlara da o kadar yaklaşıyoruz!
Bir yıl sonraki suç işleme oranındaki artış verileri, bir önceki yılı mumla aratıyor. Bu sorunu çözmesi gereken yapı devlettir. Devleti yöneten siyasetin suçların artışını önlemek ve geriden gelen genç nüfusun suçtan uzak durmasını sağlayacak tedbirler konusunda çok da iyi bir karnesi olduğunu düşünmüyorum.
Suç işlemek profesyonel bir işe dönüşmüş durumda. Suç konuları da birer sektör olmuş. Terör suçları bir grup ya da kesimin kontrolünde, uyuşturucu işi belli baronların elinde, hırsızlık sektörü bu işi yapanların eğitimsizliğinden dolayı tam manasıyla organize bir yapıya dönüşmüş değil. Ama benzeri olan dolandırıcılık profesyonelce ve kurumsallaşarak yapılmaya başlandı.
Her af bir masumun ahıdır. Her af bir suçlunun suç işleme özgürlüğüne tekrar kavuşmasıdır. Gelenek haline gelen “af” uygulaması kader mahkûmlarını kurtarma değil; suçluyu teşvik uygulaması haline gelmiştir. Tabii ki siyaset affettiği suçluya “git yeniden suç işle” demiyor. Ancak “nasılsa af çıkar, 3/5 yıl yatar çıkarım” anlayışı suça giden yolu kolaylaştırıyor!
Oysa suç işlemek de kurtuluşu da bu kadar kolay olmamalı. Türkiye’nin hemen her şehrinde normal vatandaşın giremediği suç mahalleleri oluşmuş durumda. Hem de devletin gözü önünde. Suç sektörü burada faaliyet gösteriyor. İşçiler (suçlular), vatandaşa sunacakları ürünü (suçu) bu mahallelerde işleyip, fırsatını bulduğu anda normal vatandaşın hayatına kâbus gibi çöküyorlar.
Siyasetin bu sorunun çözümü için bulduğu geleneksel yöntem “af”. Her on yılda bir genellikle seçim yatırımı olan “suçlu affı” çözüm değildir. Siyasiler de bunun çözüm olmadığını biliyorlar. Suç işlemeyi önleyecek en önemli güç cezaların yüksek olmasıdır. “Kader mahkûmluğuna” çözüm mü arıyorsunuz? Uygulamada olan cezalara 10 yıl ilave edin, “kader mahkûmluğu” istisnai bir duruma gelir.
Af konusunu gündeme getiren ve savunan MHP’nin af konusunda ileri sürdüğü gerekçeler çok da mantıklı değil. FETÖ’cü savcıların oluşturduğu tahribatın giderilmesi en önemli gerekçe olarak sunuluyor. FETÖ savcılarının mağdur ettiği kişiler ve davalar belli. Eğer bu mağduriyetler giderilecekse onları yeniden yargılayıp adaletin yerini bulmasını sağlamak daha mantıklı. Cezaevindeki herkes hakkında FETÖ savcılarının karar vermediğini de biliyoruz.
Çözüm!..
Okul yapıp, çocukları hayat yolculuğuna iyi bireyler olarak göndermek. Hapishanelerin yolunu kapatmak, eğitimin yolunu açmaktan geçer. Ama okulda dini, insani, vicdani, hak ve doğru bilgiler öğretmek şartıyla. Suça da en ağır cezayı vereceksiniz ki insanlar ona yönelmeye cesaret edemesin. Çok ağır cezaların olduğu yerde az suç olur!
Yoksa kurumsallaşan ekonomi dünyamız, milyarlarca dolarların döndüğü profesyonelleşmiş yeni bir sektöre kavuşmuş olacak. Yakında SSK, yemek, servis dahil suç işlemek üzere suçlu istihdam edildiğini duyarsanız şaşırmayın(!)