Türkiye’de 2007 yılına kadar cumhurbaşkanı TBMM tarafından seçilirdi. 2007’de yapılan anayasa değişikliğiyle cumhurbaşkanı halk tarafından seçilmeye başlandı. 2014, 2018 ve 2023’te cumhurbaşkanını halk seçti.
Her üç seçimi de kazanan Erdoğan ve AK Parti cephesinde hiçbir adaylık tartışması yaşanmadı. Ama muhalefet cephesinde kaybedilen her seçimin ilk günü bir sonraki seçimde kimin aday olacağına yönelik savaşlar başladı.
2018 seçiminden sonra CHP’nin başını çektiği tüm muhalefet partileri, bin 825 günlük kavga ve sert tartışmaların sonunda Kılıçdaroğlu’nu Erdoğan’a karşı ortak aday yaptılar. Tek tek de gelseler toplu olarak da gelseler Erdoğan’ı yenmeyi başaramadılar.
2023 seçiminin bittiği günden beri Türkiye, 19 aydır yine CHP’nin cumhurbaşkanı adayının kim olacağını tartışıyor. Türkiye’yi yönetmeye talip CHP’nin, bu süreçte Türkiye ve dünya gündemi hakkında devletimiz ve halkımızın lehine olacak tek bir söz ve projesi yok.
“Ekmek için Ekmeleddin”, “Gel buraya Muharrem”, “Bay Kemal”den sonra CHP’de aday savaşları İmamoğlu ile Yavaş arasında tüm şiddetiyle devam ediyor.
Savaşın özeti şu; Ekrem, adaylığını oldubittiye getirmek isterken Mansur, soyadı gibi yavaş yavaş adaylığa gitmek istiyor.
Yavaş; “Aday belirlemenin çok erken olduğu düşüncesindeyim. Seçim tarihi belli değil. O zamana kadar Türkiye’de şartlar değişir, her şey değişir.” açıklamasıyla Ekrem’in ataklarına karşı zaman kazanmaya çalışıyor. Yavaş’ın ‘zaman kazanma’ taktiği bana bir eşek hikâyesini hatırlattı.
Bir zamanlar bir kralın çok sevdiği bir eşeği varmış. Kral, eşeğini o kadar çok severmiş ki cahil kalmasına gönlü razı değilmiş. Kim eşeğine okuma yazma öğretirse onu servete boğacağını ilan etmiş. Fakat bunu deneyenler başarılı olamazlarsa boyunlarını vuracağını da eklemiş.
Onlarca kişi denemiş ama eşeğe okuma yazmayı öğretememiş ve boyunları vurulmuş. Kralın çağrısını duyan fakir bir adam huzura çıkmış; “Kralım, insanların okuma yazma öğrenmeleri bile yıllar sürüyor. Sizin eşeğin okuma yazma öğrenmesi için en az on yıl gerekir. Eğer on yılda eşeğinize okuma yazma öğretemezsem boynumu vurabilirsiniz.” demiş.
Kral, fakir adamın teklifiyle eşeğinin okuma yazma öğreneceği konusunda büyük bir umuda kapılmış; “Sana on yıl süre. Git, aileni de al, saraya getir. Sarayda yaşayacaksınız.” demiş.
On yıl sarayda yaşayacak olmanın sevinciyle köyüne dönen fakir adam; “Hanım toparlan, saraya gidiyoruz.” deyince kadıncağız; “Hayırdır bey, sarayda ne işimiz var?” diye sormuş. Fakir adam, kralla yaptığı anlaşmayı anlatınca kadıncağız; “Efendi sen delirdin mi? Eşek hiç okuma yazma öğrenir mi?” diye tepki göstermiş ama nafile.
Fakir adam, “Hanım bu sefalet içinde yaşayacağımıza on yıl sarayda yaşayacağız. On yıl sonra ya kral, ya eşek ya da ben ölürüm. İyisi mi ömrümüzün sonunu sarayda yaşayalım.” diyerek hanımını ikna edip sarayın yolunu tutar. Hikâyenin sonunda eşeğin okuma yazma öğrenemeyeceği kesin ama kimin öldüğü konusunda bir bilgi yok…
İmamoğlu, adaylığı cebine koymuşken Yavaş, “Beni aday yaparlar” umuduyla üç yıl daha bu savaşın devam etmesini istiyor. Öyle ya; üç yıl sonra kime öle kim kala umuduyla yaşamak da güzel…