Evet, bir şubat daha geçti.
Lakin geçmedi şehadet ve bitmedi şehitler!
Sanki müminler için yılın ve hasat’ın sonuydu hep.
1980’lerden bu yana her şubat’ta kutlu dava uğruna can verenleri andık.
Konuştuk, yazdık, dua ettik ve yad ettik.
Her seferinde toparlandık ama gitmedik-gidemedik.
Bir sonraki şubatı bekleyip durduk hep.
Ve en çok biz şubatta vurulduk, ama yalan da yok biz hep şubata da vurgunduk.
Şubat bu ümmet için hep bir ‘diriliş’ oldu.
Bazen, İskilipli Atıf Hocalar, Erbilli M. Esad Efendiler, Hasan el-Bennalar, MalcolmX’ler ve Şeyh İzzeddin el-Kassamlar gibi tek tek…
Bazen deHama’daçocuklar ve kadınlar, Diyarbekir Dağkapı’da darağaçlarında rüzgarın esmesiyle uzun sakallarının birbirlerini işaret ettiği ilim ve irfan sahibi alimleri, bazen de Filistin’in El-Halil İbrahim Camii’nde sabah namazında kıyam eden gençler gibi topluca dirildik.
Vurulduk ama asla ölmedik.
Ölüm, bizi güzel bir yere bıraktıktan sonra, tekrar dönüp güzel adamları bulmaya çalışan bir vasıtaydı sadece…
Bu yüzden iyi insanlar için güzeldi şubat!
Ve güzeldir şubat!
Bir entegre değil, bir eleme ayıdır.
Hak ve batılı, iyi ve kötüyü, doğru ve yanlışı.
İyilerin kazanma, kötülerin ise kaybetme ayıdır şubat!
Şubat akla karayı ayırma ayıdır.
Mazlumlar için cennet, zalimler için bir cehennemdir şubat!
İyiler için ‘diriliş’ kötüler için ise bir tükeniştir şubat!
Dahası, kötüler için…!
Bir heyelandır, bir uçurumdur, bir ölüm ve imha ayıdır şubat!
İsterseniz dönüp bakın o kötü ve karanlık yüzlere!
Yoktur hayatın beyaz sayfalarında onlara yer.
Ve yaşarken ölüdür onlar!
Ölüyken diri olan şehitlerin aksine.