Su, insanlara bahşedilen en kıymetli nimetlerden birisidir.

Su hayattır...

Ancak!

Temiz su kaynakları günden güne azalıyor.

Suyu ölçülü kullanmayı ve israf etmemeyi emreden bir inancın mensuplarıyız.

“Akan bir nehirde abdest alıyor olsan bile suyu israf etme” diyen bir medeniyetin varisleriyiz.

Gelecek nesillere daha iyi bir dünya bırakabilmek için su kaynaklarını temiz tutmak zorundayız, mevcut sularımızı verimli kullanmak mecburiyetindeyiz.

Dünyadaki suların ancak yüzde 2,5’i tatlı su, bunun da yüzde 70’i buzullarda, toprakta, atmosferde, yeraltı sularında bulunuyor ve kullanılamaz durumda.

Dünyada 1,4 milyar insan yeterli içme suyundan mahrum, bu da dünya nüfusunun yüzde 20’sine denk eliyor. Dünyada 2,3 milyar kişi sağlıklı suya hasret, her yıl yaklaşık 2 milyon insan yetersiz su, kirli su vb. suya bağlı sebeplerle hayatını kaybediyor.

Bitti mi? Tabii ki hayır!

Tehlikenin büyüğü geriden geliyor!

2050 yılında su sıkıntısı çeken ülkelerin sayısı 54’e, sağlıklı suya hasret insan sayısı 3,76 milyar kişiye yükselecek. Bu da2050’de 9,4 milyar olması beklenen dünya nüfusunun yüzde 40’ının su sıkıntısı çekeceği anlamına geliyor.

İklimler yer değiştiriyor. Yeraltı suları çekiliyor. Kuraklık kapıya dayanmış vaziyette.

Dünya genelinde su önemli bir silah olmaya doğru gidiyor.

Türkiye’de durum nasıl? Su kaynaklarımız yeterli mi? Mevcut kaynaklarımızı ne kadar verimli kullanıyoruz?

Tamam; su fakiri kurak bir ülke değiliz. Ancak, su zengini bir ülke hiç değiliz!

Öncelikle şunu ifade edeyim; su tüketiminde bilinçli değiliz, sorumsuzca su kaynaklarını heba ediyoruz, israf her yerde!

İsrafın bize neler kaybettirdiğini anlatabilmek adına sadece küçük bir örnek vermek istiyorum.

10 dakikada bir kahve fincanını dolduracak kadar su kaçağının yıllık bize kaybettirdiği su miktarı tam 11 ton. Evet, böyle bir durumda yılda 11 bin litre suyumuz boşa gitmekte.

Gerisini varın, siz düşünün!

Türkiye iklim değişikliğinden en çok etkilenen ülkelerin başında geliyor.

Bu doğrultuda son yıllarda bir hamle yaptık; su verimliliği seferberliği başlattık. Ulusal Su Kurulu oluşturduk…

Alınan tedbirler kapsamında Türkiye son 22 yılda sulama yatırımı için 10 binin üzerinde tesis yaptı. Bunun maddi karşılığı ise tam 2,5 trilyon lira. Su depolama tesisleri, sulama barajları, su kanalları…

Yeterli mi? Kesinlikle hayır! Henüz yolun başındayız. Bu tür hamleleri tabana yaymak zorundayız.

Şimdi mevcut su kaynaklarımızı daha verimli kullanmamız gerekiyor. Bu anlamda su ayak izini minimum seviyelere çekmeliyiz. Kayıp kaçak oranlarını sıfırlamak zorundayız.

Gelelim en kritik soruya… Suyu verimli kullanmak için neler yapabiliriz?

Suyu verimli kullanmak hayata tutunmakla aynı anlama geliyor. Su konusu artık ülkenin geleceğini direkt ilgilendiren stratejik bir başlık hâlini aldı.

Su kaynaklarımızın yüzde 77’si tarımsal sulama için kullanılıyor. Tarım teknolojisinde az su tüketen damla sulama, püskürtme vb. sulama metotları geliştirilmeli.

Toprakta suyu depolayabilmek adına erozyona engel olacak çalışmalar yapılmalı. Doğal habitata müdahale etmemeli, bitki örtüsüne zarar verecek eylemlerden kaçınılmalı. Uzmanlar, suyun depolanan miktarının toprağın derinliği ve organik madde oranı ile sıkı bir ilişkiye sahip olduğunu hatırlatıyor ve ilave ediyorlar:

“Bitkiyle örtülü bir toprak,çıplak toprak yapısına kıyasla iki kat fazla yağış suyu alabilmekte.”

Bu gerçeklik de bizi ağaçlandırmaya, üretmeye çağırıyor.

Peki nasıl üreteceğiz? Kafamıza göre yeraltı sularını talan etmeden!

Üretirken suyu nasıl kullanacağız? Olabildiğince verimli kullanmak zorundayız!

Evet!Yer altı sularının kirlenmesini önleyici tedbirler almalıyız.

Belki de en önemlisi, aşırı derecede yer altı suyu kullanımına kanuni tedbirlerle kısıtlama getirmeliyiz ki önüne gelen kuyu açamasın…

Bütün bu tedbirlere ilave olarak tarımdan mutfağa, banyodan çamaşıra, bahçeden kayıp kaçağa kadar hayatın her alanındasu israfına dur demeliyiz!

Sakın unutmayın.

Su hayattır!