Yel değirmenlerine karşı savaş açan Don Kişot “Hayatım bir anlam kazansın diye yatakta can vermek istemedim ve bu ateşten gömleği gönüllü giydim.

Kutsallarım çiğnenmiş, bencillik almış yürümüş, başkaları için yaşamak unutulmuş ve duyarlılık sinelerden kovulmuş. Hal böyleyken ben nasıl çıldırmayayım?” diyordu.

İspanyol romancı, şair ve yazar Miguel de Cervantes’in 38 dile çevrilen o müthiş romanını ilk okuduğumda düşündüğüm şey, bir insanın bu dünyada öncelikle yapması gerekenin sorumluluk alması gerektiğiydi.

Ben, Batı ve emperyalist güçleri bu yel değirmenine benzetiyorum işte.

Onlarla mücadele her Müslümanın mükellefiyetidir diye düşünüyorum.

Hatta bunun bir farz hükmünde olduğuna inanıyorum.

Çünkü Müslüman yeryüzünde yapması gereken iyi ve güzellikleri yapmakla, kötü ve çirkinlikleri de yapmamakla emr’olunmuştur.

Bu sorumluluğu, 23 yıllık Nübüvvet döneminde net olarak ortaya koyan, uygulayarak gösteren Hz. Muhammed (SAV) olmuştur.

Ondan sonraki tüm zamanlarda onun yolunu takip edenler de buna devam etmiştir.

Afrika’yı doğudan batıya parselleyen ve şaha kalkan kısrağının sırtında ufku görünmez denize baktıktan sonra süvarilerine dönüp, “Varlığımın sahibine yemin ederim ki, şu koca derya kesmeseydi önümü, onun adını dünyanın sonuna kadar ulaştırırdım!” demişti Ukbe bin Nafi.

Yine sorumluluk alan bir başka büyük savaşçı Tarık bin Ziyad, 7 bin kişilik bir orduyla fetih için girdiği İspanya’ya askerlerine dönerek, “Arkanızda düşman gibi deniz, önünüzde deniz gibi düşman. Nereye kaçacaksınız? Vallahi sizin için ancak sadakat ve sabır kalmıştır. Düşmanın silahı, teçhizatı ve erzakı boldur. Sizin silah olarak ancak kılıçlarınız, erzak olarak da düşmanın elinden sahip olabileceğiniz vardır. Yakın bütün gemileri, inkılâbımız Allah’adır!” demişti.

İşte bugün bu sorumluluğu kavrayan bir Türkiye var artık.

Bugün yeryüzünde huzur ve adalet olmadığı zaman, hiçbirimizin de rahat olmayacağını kavrayan bir düşünce oluşmuştur bu topraklarda.

Bunun için bugün, ülkenin bu gidişatına sahip çıkmak, bizim için büyük bir sorumluluk ve büyük bir mükellefiyettir.

13 yıllık AK Parti iktidarı, bize sadece yol, köprü, havaalanı ve hastane yapmamıştır.

AK Parti iktidarı yüzyıldan beridir, tarumar edilen itibarımızı da yeniden onarmıştır.

Bu iktidar, yalnızca paramızın üzerindeki sıfırları atmamış, bilakis, hayatımızda sadece bir rakamdan öte değeri olmayan tüm sıfırları atmamızı da sağlamıştır.

Topyekûn işgal edilen bir coğrafyanın hamisi, mazlumların sesi, soluğu ve zalimin yakasına yapışan bir el görevi görmüştür, bu iktidar.

Recep Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu, bu kadim ülkenin kurtuluş ve diriliş hafızasını yenilemiştir.

Erdoğan ve Davutoğlu, bir yandan kendi ülkesinin kalkınması için geçe gündüz çalışırlarken, diğer yandan da yıllardır sömürülen Ortadoğu halklarına “Biz, 6 asır boyunca yeryüzüne iyilik ve güzellikten başka bir şey ekmeyen Osmanlı’nın torunları olarak buradayız ve sizinleyiz” mesajını vermişlerdir.

Sorumluluk bu işte!

Ve sorumluyuz hepimiz…