Çok iyi bir gözlemci olmayı gerekli kılan bir süreçler silsilesinden geçiyoruz…
Bütün değerlerin hedef alındığı, bildiğimiz bütün gerçeklerin tersyüz edilmeye çalışıldığı bir süreç bu…
Tabir yerindeyse aşılması zor yokuşlar, dizlerin bağını çözen inişlerle dolu…
Bu sürece karşı en şanslı olanlar kuşkusuz köklerine daha sıkı bağlı olanlardır…
Onların motivasyon kaynakları diğerlerinden çok daha sağlamdır…
Taşıdığı değerin farkında olma, inanılanların tahkikiliği ile ancak aşılabilecek bu dik rampanın eğimlerinin çok iyi hesaplanması gerekiyor…
Çıkarcılığın, iktidar hayallerinin kirlettiği zihinler tarafından keskinleştirilen bu “zihinsel rampa”lar, hakikate ulaşmayı her geçen gün çok daha zor hale getiriyor…
Değerlerine en az vakıf olanların nefesini daha erken kesen bu zihinsel rampalar, hakikate ulaşmanın önüne oturan efsanevi devler gibi; hakikatin kaynağından kana kana içmeye müsaade etmiyorlar…
Kaynaktan beslenemeyen zihinler her geçen gün biraz daha, biraz daha zayıflatılınca önüne konulan yalanın, tersinden gösterilmeye çalışılan doğruların varlığını biraz daha kabullenir hale geliyor…
Neredeyse hayatın her alanında, “tanzim edilmiş açgözlülük”ler yaşayan insanın hali iradelilikten çok, edilgen bir görüntü arz ediyor…
Hayatı şanslara bağlayan bu tanzim edilmiş açgözlülük, vadettiği “mutluluk piyangosu”nda amortiyi bile çok görüyor kurbanlarına…
Gerçeğe değil de “makyajlanmış imaj”a mahkûm edilen birey, görüntünün sahteliğinden bile bi-haber durumdadır…
“Görünenin neyi gösterdiği” bile belli değilken, bir illüzyona uğrayan zihinler, her geçen gün “hakikat perdeleri” tarafından bir kat daha perdeleniyorlar…
Batı, “tanrıyı bile simüle” edecek kadar gerçekleri çarpıtmış durumdadır…
Gerçeğini kontrol edemeyeceğini anladığı için “kontrol edilebilir bir tanrı” meydana getiren batının bu hali, cahiliye dönemi Araplarının yaptığı, acıkınca da yediği helvadan putları andırıyor…
Tahrif edilmiş ilahi kaynaklarla tanrılarına istediklerini söyletmiş Batı, işine gelmediğinde hukuka kafa-kol çekerek istediğini söyleten totaliterleri andırıyor; belki de gerçek bir ilham kaynakları olarak…
O sebeple, temelden manipülasyona tabi Batı, bu zehirli geleneğini İslam toplumlarına da yayama çabası içerisinde…
Ve ne yazık ki, bu konuda da hiç başarısız sayılamaz…
Celladına âşık bir tablo her geçen gün gözlerimizin önünde cereyan ediyor…
Ya kökünden kopmuş Arap liderlerini en ulvi meselelerimizden biri olan Filistin konusunda bile ABD’nin yanında arz-ı endam ederken görebiliyoruz…
Ya da İBB Genel Sekreter Yardımcısı bir acınasının, Batı kompleksini bir örtülü kardeşimize kin olarak yansıtmasında…
Kaynağından beslenmeyen inanç, kopyasından besleniyor demektir…
Endüstri çağı, inançları da fabrikasyon hale getirdi maalesef…
Kaçıncı kopyaya inandığı meçhul zihinler, hayatı her geçen gün biraz daha gerçeğinden uzaklaştırıyor…
Farkında mıyız; değil isek olacak mıyız?
Hakikat kaynağı “Kur’an ve sünnet” yanı başımızda dururken kopyaya esir olmak, nehrin yanında susuz kalmaktan farksız değil mi?