Suriye’den Türkiye’ye kaçmaya çalışan sivillere ateş açıldığı ve bir rivayete göre 11, bir başka rivayete göre ise 8 Suriyeli’nin hayatını kaybettiği, ölenler arasında çocukların ve kadınların da bulunduğu iddialarının üzerinde ciddi olarak durulması gerekiyor.
Daha önce de sınırdan bu tür haberler geliyordu fakat bu kez ölü sayısının daha fazla olması nedeniyle iddialar sosyal medyada daha çok yankı buldu ve uluslararası medya tarafından da yayınlandı.
Söz konusu iddialar Suriyeli mültecilere herkesten çok kucak açan Türkiye’nin imajına zarar veriyor.
Ondan da önemlisi masum insanların hayatı sözkonusu.
Dışişleri Bakanlığı’ndan ve TSK’dan yapılan açıklamalarda iddiaların asılsız olduğu belirtildi.
Fakat açıklamaların şüpheleri ortadan kaldırdığını söylemek mümkün değil.
Sınırda neler olup bittiğini anlamak için kapsamlı bir soruşturma yapılması ve sonuçlarının kamuoyuyla paylaşılması gerekiyor.
Soruşturmada sadece son olay değil daha önce yaşandığı iddia edilen olaylar da incelenmeli.
Çünkü ortada çok vahim iddialar var.
Sınırda insan kaçakçılığı yapıldığı, parayı verenlerin Türkiye tarafına geçirildiği ve parası olmayanlara ise ateş açıldığı öne sürülüyor.
Üstelik bu tür iddialar sadece Suriyeli aktivistlerden değil bölgede bulunan Türk aktivistlerden ve gazetecilerden de geliyor.
Suriye konusunda insani ve ahlaki duruşuyla takdir toplayan Türkiye’nin mülteciler için tüm yaptıklarının birkaç kişisel hatayla veya kurgulanmış olayla unutturulmak istendiği söylenebilir.
Doğrudur.
Fakat herşeyden önce bu tür çabalara ve kötü niyetli çevrelere malzeme verecek tavırlardan sakınmamız gerekiyor.
Sadece “Türkiye’yi karalamaya çalışıyorlar” deyip iddiaların ne kadar gerçek olduğunu araştırmamak güvenilirliğimizi kaybetmemize yol açar.
Çünkü maalesef iddiaların gerçek olma ihtimali de var.
Suriye devriminin ilk günlerinde bir Harmuş olayı yaşanmıştı, hatırlarsanız.
Baas rejiminden ayrılarak Özgür Suriye Ordusu’nu kuran Albay Hüseyin Harmuş, MİT görevlisi tarafından El Muhaberat’a satılmıştı.
Suriye konusunda yetkililerin tümünün hükümetle aynı hassasiyeti paylaştığını söylemek imkânsız.
Sınırda yaşanan olaylarla ilgili iddialar sadece Türkiye düşmanı çevreler ya da uluslararası insan hakları örgütleri tarafından dile getirilmiyor.
Türkiye’nin gerçek dostları ve destek olduğu çevreler de benzer şeyler söylüyor.
Ahrar’uş Şam Hareketi yayınladığı bildiride olaydan duyduğu üzüntüyü dile getirdi ve olayın sorumlusunun sınırın her iki tarafında faaliyet gösteren kaçakçı grupları olduğunu düşündüklerini ifade etti.
Sorumluların ortaya çıkarılması için soruşturma başlatılmasını talep etti.
Dolayısıyla ortada asılsız haberlere dayalı karalama kampanyası olduğu söylenemeyecek bir durum var.
Konuştuğum ve Türkiye’ye gönülden bağlılıklarından zerre kadar şüphe etmediğim Suriyeliler iddiaların ciddi şekilde araştırılmasını ve sorumluların cezalandırılmasını istiyor.
“Açık kapı” politikamızın devam ettiğini söylüyoruz fakat hem Suriyeli aktivistler hem de bölgede bulunan gazeteciler sınırın uzun süredir kapalı olduğuna dikkat çekiyor.
Sınırdaki üzücü olayların da zaten sınırın kapalı olması nedeniyle yaşandığını söylüyorlar.
Her türlü sızmaya karşı sınırlarımızı elbette korumalıyız.
Fakat bunu yaparken kadın-çocuk masum sivillerin hayatını kaybetmemesi için olağanüstü hassasiyet göstermemiz gerekiyor.
Türkiye’nin imajını “Suriyeliler’e kucak açan ülke”den “Suriyelileri sınırda katleden ülke”ye çevirmeye kimsenin hakkı yok!