“…şair kelime oyuncusudur, bir simyagerdir, bir gram eksik tartmaz kelimeyi. Kelimenin esiridir o. Sihir, büyü, nücum, remil… bunlar da onun sorumluluğundadır; deve güreşi, sünnet şöleni, kocakarı ilaçları da…”

Cevat Akkanat

Gözlüğünün üzerinden dik dik bakarak sıralamalarına devam etti. Çapraz sorgu devam ediyordu. Bir şair adı, bir eser adı, birkaç mısra… Kahretsin, hepsi de çalışmadığım yerden geliyordu soruların. Adamın gözleri büyüyor, dudakları büyüyor, sakalı, şapkası büyüyordu. Ben ise küçülüyordum. Evrendeki kapladığım yer gittikçe azalıyordu. Hatta artık madde bile değildim. En sonunda konuşmaktan vazgeçip biliyormuş gibi kafa sallamaya başladım.

İçimdeki terbiyecisini kaybetmiş çocuk aslında adamın sakallarından tutup bir kafa atmak istiyordu. Ya da yerdeki ilk taşı alıp ona fırlatmak. Hoşt, kışt falan demek istiyordu. Sonra var olma savaşıma yenilip, gidip adamın dediklerine göz gezdirdim. Bunu kaç kere yaşadım bilmiyorum. Şimdi yaş kemale erince bende rastgeldiğim genç şairlere ne yazdıklarını değil ne okuduklarını sormaya başladım.

Birkaç gündür Cevat Akkanat’ın “Şiirin İpek Sesi” adlı kitabı gözüme takılıp duruyordu. Ne yalan söyleyeyim, bu ismin bende çağrıştırdığı romantizme ruhumun hazır olmaması sebebiyle okumaya karşı direnç gösteriyordum. Sayfaları karıştırmaya başladığımda şiir ve şair metaforuna yaklaşımıyla tam da aradığım kitap diye düşünmeye başladım. Cevat Akkanat bu kadar şiir yazanın arasında kahramanca “şiiri” yazıyor. Yukarıda benim yaptığım tarz yüzleşmelere neden olabilecek ciddi eleştiri yazılarına şiirin ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. En azından şiirin kendi gündemini oluşturabilmesi için üretilen eserlerin hakkında konuşulması gerekir.

Şiirin özgürlük alanından sıkça bahseden şairler, hatta şiiri edebiyatın edebinden uzaklaştıran, itirazı küfre vardıran, şiirin muhalifliğini “Çarşı her şeye karşı” düzeyine düşürenler kendilerine dokunulduğunda birden kelimelerin faşisti kesilirler. Mütevazıcılık oynayan şairlerin kasıntılarından hep korkmuşumdur. Onun için genelde eş dost birbirine övgüler düzen, var olan normali abartan birkaç kritik yazısı dışında bu alanda ciddi çalışmalar yayınlanmıyor. Cevat Akkanat ve benzer birkaç arkadaşın mutlaka desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum.

Belki bu yüzden şairden çok şiirle haşır neşir olmayı seviyorum. Elleri titreyerek bana uzatan çocukların şiirlerini yazdıkları katlanmış kağıtları hep heyecanla açarım. En azından sahici ve samimi kelimelerle karşılaşacağımdan şüphem yoktur. Çünkü benim kimseye uzatmaya cesaret edemediğim bir sürü katlanmış kağıdım var. Neden mi sorusuna Cevat’ın “Şiirin İpek Sesi” kitabında bulduğum bir sürü karşılık var. Yazının sonuna o katlı kötü şiirlerimden bir parça bırakıp şiirli yola devam diyorum.

Ey şehir ahalisi…

Bu şiirden uzaklaşın hemen

Yalnızsanız ellerinizi ceplerinize koyun

Değilseniz sevdiklerinize sarılın can havliyle

Çeliği yırtacak bu giden son tren

Havada kimsesiz üşümüş eller

Pencerede şarabi bir bakış

Patlayıp dağılacağım artık

Şarapnel gibi rüyalarınıza

Her parçam zehirli bir ayrılık