Namazın önemini aslında bütün mü’minler bilirler. Ama nedense pek çok kardeşimiz namaza karşı tembel davranırlar. Bu aslında, münâfıkların âdetidir. Zîra Cenab-ı Hakk âyet-i kerîmesinde şöyle buyurur:
“Onlar namaza kalktıkları zaman üşenerek kalkarlar.” (4 Nisâ 142.)
Samîmiyetle inanan hiçbir mü’min ve mü’mine, asla onlara benzememelidir. Onların bir halini üzerinde taşımamalıdır. Bunun için de ibadetlerin şahı ve kulluğun başı olan namaza karşı gayretli ve istekli olmalıdır. Böyle olunca mü’minleri sevindirmiş, Allah’ı (cc) razı etmiş ve şeytan aleyhillâneyi de üzmüş olacaktır. Zîra şeytan Müslüman kişinin asla namaz kılmasını istemez. Kaldırmamak için ne bahaneler, ne mazeretler ve ne de güya aklî (!) dediler ortaya koyar:
-Daha gençsin… Hele biraz gençliğini yaşa bakalım. Çook kılarsın…
-Şimdi sırası mı canım?
-Burada namaz yakışır mı hiç?
-Bu asırda, bu zamanda, şu insanlar arasında ha!
-Hem sana ne derler, gerici (!) falan…
Daha neler neler… Eğer insan biraz eğilim gösterirse o zaman da:
-Korkma canım, Allah’ın rahmeti boldur.
-Hıh! Seni mi affetmeyecek? O kadar zalimleri, günahkârları affettikten sonra… Hem sen ne yaptın ki!..
-Canım sana da cennetin bir yerinden biraz yer kalır. O kadar tereddüt etme!
-Hele şunu da bir işle de, ondan sonra tevbe eder, namazına da başlarsın. Hiçbir şeye elini dokunmazsın. Hem Hacca da gidersin. Güzel bir de sakal koyarsın. Olur biter…
***
Ah zalim şeytan ah! İnsanın apaçık düşmanı değil mi? Hani Rabbimiz yarın âhiret hayatında ona uyana diyecekti!.. Bakalım isterseniz:
“Ey Adem oğulları! Size şeytana tapmayın, çünkü o sizin apaçık bir düşmanınızdır, demedim mi? Ve bana kulluk ediniz, doğru yol budur, demedim mi? Şeytan sizden pek çok milleti kandırıp saptırdı. Hâlâ akıl erdiremiyor musunuz?” (36 Yâsin 60-62.)
Evet, o şeytan ki bütün vesveseleri verir, bununla kalır mı sanki? Daha yapacağı işleri vardır. Rabbimiz onun şerrinden bizi muhafaza eylesin! Zaten kullukla ve namazla meşgûl olan her insan daima Eûzü Besmele’yi çekerek bu dua ve sığınmayı yapar.
Bu kadar îzahtan sonra hani dedik ya; onun daha yapacağı işler var.
Şimdi bakın! Namaz kıldırmamak için yaptığı bir başka mânevî tuzağa:
Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
“Biriniz uyuyunca ensesine şeytan üç düğüm atar. Her düğümü atarken, düğüm yerine eliyle vurarak ‘Üzerine uzun bir gece olsun, yat’ dilediğinde bulunur. Adam uyanır ve Allah’ı zikrederse bir düğüm çözülür, abdest alacak olursa bir düğüm daha çözülür, namaz kılarsa bütün düğümler çözülür ve böylece canlı ve hoş bir hâlet-i ruhiye ile sabaha erer. Aksi halde habis ruhlu (içi kararmış) ve uyuşuk bir halde sabaha erer.” (Buhârî, Teheccüd: 12, Müslim, Müsâfirîn 207)
O halde insan akıllı olmalıdır. Şeytana düğüm attırmamalıdır. O kendisinden ümîdini kesmelidir.
Mü’min onun vesveselerine kulak asmamalıdır. Çünkü bunlar hiç tutarlı değildir.
İnsanın nerede, ne zaman ve nasıl Allah’a kavuşacağı bilinmemektedir. Her mü’min buna hazırlıklı olmalıdır.
Kişi bilmelidir ki; çalışmadan kazanç yoktur. O halde cennete hazırlık yapmadan da cennet ona çok uzaktır.
Zaten ayet-i kerimede şöyle buyurulur:
“İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır.” (53 Necm 39)
Oturup duran dünyalık bir şey kazanamadığı gibi, ahiret için de durum aynıdır. Gayret gerekir. Yarın için azığa ihtiyaç vardır. Hem de çok. Zira orası ebedi bir hayattır. Kazanmanın çabasında olmalıdır. Yoksa insan çok pişman olur.
KORKU VE ÜMİT
Beyne’l-havf ve’r-racâ… Korku ile ümit arasında yaşamak…
İşte İslâm’ın kul için koyduğu güzel bir kâide. Kul böyle yaşamalı.
Korkmalı; çünkü bu korkudan dolayı ibadetlere gayret göstermeli.
Ümîd etmeli; çünkü bu ümitle ibadetini hem artırmalı ve hem de gönül rahatlığına ulaşmalı. Yoksa yaşaması çok zor olur.
Hz. Ömer’in (ra) bu konudaki şu sözü ne kadar da meşhur:
“Bütün insanlar cennete gidecek de, bir kişi cehenneme gidecek deseler, o tek kişi ben miyim, diye korkarım. Ama bütün insanlar cehenneme gidecek de, bir kişi cennete gidecek deseler o kişi ben olur muyum, diye de ümitlenirim.”
Çok güzel bir ölçü. Hikmet pırıltıları aynı zamanda…
Yüce Rabbimiz’in bu konudaki bir âyet-i kerîmesiyle kendimize gelmeye ve ona hazırlıklı olmaya çalışalım:
“Onu gördüğünüz gün, her emzikli kadın emzirdiği çocuğu unutur, her gebe kadın çocuğunu düşürür. İnsanları da sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir; fakat Allah’ın azabı çok dehşetlidir!” (22 Hacc 2.)
Hazırlıklı olan, güzel yaşayan ve Rabbi’nin rızasını kazanan mü’minler için şu güzel müjdeye bakınız:
Ebû Hureyre’den (ra), Rasûlullah (sas) Efendimiz şöyle dedi:
“- Yüce Allah buyuruyor ki:
-Ben salih kullarım için hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği, hiçbir beşerin kalbinden geçmeyen şeyler hazırladım. İsterseniz ‘Artık onlar için yapmakta olduklarına bir mükâfat olarak gözlerin aydın olacağı (nimetlerden) neler gizlenmiş bulunduğunu kimse bilmez’ (ayetini) okuyunuz.” (32 Secde 17, Buhari, tefsiru’l-Kur’an 32 (Secde) 1.)
Öyle bir lûtuf ve ihsan ki; Onu hiç bir göz görmedi, hiç bir kulak da duymadı, bir kalpten de geçmedi… Hiç kimse de asla düşünemez.
Bütün bunlar, o salih kullara, Yüce Rabbin öyle büyük bir nimeti ki; onları hiç bir kimse bilemez. Ancak ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerden aldığımız haber ve bilgilerle sevinir, huzur duyarız. Bu da mü’minler için güzel bir nimettir.
Bakınız akla gelmeyen, dünya aklıyla düşünemediğimiz, bizlere harika gelen böylesine mükâfatları Efendimiz (sas) şöyle müjdeler:
“-Ehl-i Cennet, cennete girdikleri zaman bir kimse şöyle nida eder:
Hiç şüphesiz, sizin için yaşamak vardır. Ebediyyen ölmeyeceksiniz artık.
Gerçekten sizin sağlığınız vardır; asla hastalanmayacaksınız. Sizin için genç kalmak var; ebedi kocamayacaksınız.
Size nimete ermek var; ebediyen sıkıntıya düşmeyeceksiniz.” (Müslim, kitabü’l-cenneti 22.)
Gönül bu güzellikleri ne kadar da istiyor değil mi? Rabbimiz lutfetsin…