İslam, kardeşliği emreder. Kardeşlerin, Allah’ın rızasına uygun bir şekilde davranış sergilemesi gerekir. Zaten Rabb’imiz; “Müminler ancak kardeştir” buyurur. Ama ne yazık ki çeşitli sebeplerle kardeşlik yıkıma uğruyor.

İnsanın yaratılışına bakacak olursak Hz. Âdem’e (a.s) ruh üfürülünce şeytan epeyce afalladı. Çünkü o, kendisini değerli biliyordu. Âlim ve âbiddi. Âdem de ne oluyordu? Niçin yaratmıştı Allah (c.c) onu, diye nefsi feryat etti. Şaşkınlaştı. Kıskançlık damarı kabardı. Haset başladı. Âdem’e (as) Cenab-ı Hak bütün bilgileri de vermişti. Allah onun bu hâlini en iyi bildiği için ona “Âdem’e (a.s) secde et” diye emretti. Kendisine dese zaten yapardı. Ama o, ona yapamadı ve imtihanı kaybetti. Sonra da kovulan oldu.

Kabil, Habil’i kıskançlıktan öldürdü. Yusuf’u (a.s) kardeşleri kıskançlıktan kuyuya attı. O halde Felak süresindeki;

“Haset ettiği zaman hasetçinin kötülüğünden, sabah aydınlığının Rabb’ine sığınırım," ayeti kerimesi bütün bunların ne denli kötü olduğunu anlatıyor ve şerrinden de Allah’a sığınmamız gerektiğini emrediyor.

İşte haset yani kıskançlık ve kibir. Allah (c.c) hepimizi korusun. Şu anda Müslümanların en büyük belası da bu. Akraba, komşu, kardeş, arkadaş… Hep kıskançlık ve haset… İşte bizim memleketimizin de hâli. Hilalle haçın kavgasında karşıda yer alan Müslümanlar(!). Bu kadar açık ve net iken, bütün dünya biliyorken, düşmanlar birleşmişken…

BİRLİK VE BERABERLİK

Milletlerin ayakta durabilmesinin en önemli şartlarından birisi de, birlik ve beraberlik halinde olmalarıdır. Ama onları mahveden ve yıkan da ayrılık ve ihtilaflardır. Zira bütün bir ekmek yutulamaz ama parçalanan ve lokmalar haline gelen ekmek teker teker tamamıyla yenebilir. Bu hususta ibret dolu bir misal var:

Hükümdarlardan birisi ölüm döşeğinde iken, oğullarını başına toplar. Onların her birine birer deste değnek verir ve:

Kırın, der, ama bu bir aradaki değneklerin hiçbirini kıramaz. Sonra bu desteleri çözdürerek, tek tek kırmalarını ister. Onlar da değnekleri birer ikişer kırarlar. O zaman hükümdar onlara şöyle der:

-Eğer benden sonra birbirinize destek olur ve birlik hâlinde olursanız düşmanlarınız sizi yok edip devletimizi yıkamazlar. Ama parçalanırsanız, değneklerin tek tek kırıldığı gibi, yenilir ve yıkılır gidersiniz.

İşte kıymetli kardeşlerim, misal ne kadar açık ve net. Birlik ve beraberliğimiz düşmanlarımız için sıkıntı ve zorluk, ayrılık ve ihtilaflarımız ise, ağızları salyayla bekleyen onlar için hazır ve lezzetli bir avdan ibarettir. Öyleyse biz Müslümanlar uyanık olup düşmanlarımıza bu fırsatı vermemeliyiz.

İki ordu düşününüz. Biri İslam ehli, diğeri karşıtı. Tam savaşa yakın ehli İslam’dan bir kısmı karşıya geçivermiş. Ne olur sonuçta onların hâli? Kime karşı savaşıyorlar o zaman? Tabii ki Müslümanlara karşı. Bu hâlde iken Allah’ın sevdiği mi yoksa düşmanı mı oluyorlar? İşte hâlleri!

BİR MİLLETİN MAYASI

Birlik ve beraberlik şuuru, bir milletin mayasıdır. Bu maya olmadığı zaman, milletin oluşması da mümkün değildir. 

Hâlbuki birlikte güç ve rahmet, ayrılıkta ruhen ve bedenen yıkım vardır. Tefrikaya düşen kişiler, manen de huzursuzluklar yaşar. Bu sebeple daima Kur'an-ı Kerim ve Sünnet etrafında birleşici ve birleştirici olmalıyız.

Küçücük bir sigara izmaritinin koca bir ormanı kül haline getirdiği gibi, Allah korusun ufak bir tefrika da koca bir milleti bölmeye sebep olabilir. Böyle durumlar, tarihte de bariz bir şekilde çok defa görülmüştür. Bu kötü durumlardan korunmak için, nefsî hesapları bir yana atarak ve "müminlerin ancak kardeş olduğunu" bilerek birlik hâlinde olmalıyız. İşte bu konuda Rabb’imizin emri:

"-Allah'a ve Rasûl’üne itaat ediniz. Birbirinizle çekişmeyiniz. Sonra korkuya kapılırsınız da, kuvvetleriniz azalır. (Düşmanlarınızın karşısında bir hiç mesabesinde kalırsınız.) Bir de sabredin. Muhakkak ki Allah sabredenlerle beraberdir." 8 Enfal 46.

Allah ve Rasûl’üne itaati terk edip nefs, şeytan ve düşmanlara uyacak olursak, niza ve ayrılıklar bizi kaplayıverir. Bu hâl de bizleri zayıf düşürüp korkak hâle getirir.

BÜYÜK TEHDİT

Ayet-i kerime durumumuzu ne güzel açıklamış. İçinde bulunduğumuz bu hâl böyle devam ederse, Cenab-ı Hakk’ın da tehdidi hemen geliyor:

"-Eğer (Allah ve Rasûl’ü yolunda) birleşmezseniz, arz üzerinde çıkacak büyük bir fesat sizi helâk edecektir." 8 Enfal 73.

Şu tehdide bakınız kardeşlerim. Ve Cenab-ı Hakk'ın bu vaadi defalarca vaki olmuş, binlerce mümin acı, ıstırap ve işkenceye maruz kalmışlardır. Hâlbuki Allah’ı bir, Rasûl’ü aynı, kitabı Kur'an olan biz inananlar acaba ne oluyor da ceviz kabuğunu doldurmayan birtakım sebeplerle ayrılığa düşüyoruz?

Biri diğerini kötüler, kendini ve kendi cemaatini üstün tutmaya kalkışırsa, bu durum ayrılığı meydana getirir. Hâlbuki şu bir gerçektir ki; ehl-i küfür bir millettir, Müslümanlar da bir millet. Baş döndürücü değişiklikler ve gelişmelerin olduğu çağımızda, Müslümanlara oynanan oyunları iyi bilmeliyiz. Onlar parçala-yut politikasını güderler. Acı, ıstırap, işkence, çile, yurtlarından atılma, varlıklarını kaybetme yine müminlere...

“ALLAH’IN İPİNE SARILIN!”

O hâlde işte çare:

"-Hepiniz birden Allah'ın kopmaz ipine (Kur'an-ı Kerim’e) sımsıkı sarılın, asla ayrılmayın." 3 Al-i İmran 103.

Öyleyse müminler şucu, bucu değil de Kur'an ve Sünnet üzere olmalıdırlar. Zira onları birleştiren Kur'an ve Sünnet hakikatidir. Aradaki küçücük farklılıkları atıp bu ipe sımsıkı yapışmamız gerekir. Müminlerin gayesi Allah ve Rasûl’ü olduğuna göre, yolumuzun sonu da oraya varmalıdır.

Bir iki misal bunu daha iyi anlatır. Mesela; yüz binlerce hacı adayı, dünyanın çeşitli yerlerinden, değişik yollardan hacca ulaşırlar. Yolları ayrıdır ama maksatları birdir: Kâbe-i Muazzama’da birleşip hacı olmak, günahlardan arınıp tertemiz gelmek.

İki elde on parmak var ama hepsi de birlik hâlinde gövdesine çalışırlar.

İşte müminler de, Allah'a giden çeşitli yollardan, İslâm’a hizmet ederek sonunda bir noktaya varmalıdırlar. Yollar farklı ama gayeler aynı. Belki biri daha uzun, biri kısa, biri zor, biri de kolay olabilir. Allah katında ecirleri de buna göre farklıdır.

Netice olarak diyebiliriz ki; Müslümanlar birlik olmalıdır.

Bunun için de:

Birbirlerine iyi niyet ve güzel yaklaşımlarda bulunmalıdırlar.

Zaman zaman bir araya gelerek kaynaşmalı, sevgi ve ülfet artırılmalıdır.

Bu birlik ve beraberliklerini açıklamak suretiyle, aralarındaki ihtilafları gidermelidirler.

“ARANIZI BULUN!”

Zira bu yine Rabb’imizin emridir:

"-Allah’tan korkun, (ihtilafa düşmeyip) aranızı düzeltin!" 8 Enfal 1.                          

Bu güzel birlikten doğan cemaatten ayrılmak da, artık mümin için acı bir son olur. Bu konuya binaen Kâinatın Efendisinden bir hadis-i şerif:

"-Kim cemaatten bir karış uzaklaşırsa (kendini dine bağlayan) İslâm bağını boynundan çıkarıp atmış olur." Ebû Davud, sünnet 26,27.

Birbirimizi sevmemiz ve birimiz diğerimize yardımcı olmamız gerektiği de, bir misalle hadis-i şerifte şöyle anlatılır:

“Birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamette, birbirlerine şefkatte müminlerin misâli; bir bedenin benzeridir. Ondan bir uzuv rahatsız olsa diğer uzuvlar uykusuzluk ve hararette ona iştirak ederler.” Buhârî, Edeb: 27, Müslim, birr 66 (2586).

Allah ve Rasûl’ü rızası için birleşen ve çalışan bir topluluk, İslâm namına büyük hizmetler yapabilir. Şerden ve nifaklardan da uzak durabilir. Bu ise, büyük bir lûtuf ve rahmettir.

Demek ki vahdet ve ittihat üzere olmamız gerekiyor. Zaman geçirmeden, müminlerin bir araya gelmesi çok elzemdir. Zira görüldüğü gibi Allah'ın hükümleri apaçıktır. Birlik ve beraberliği tavsiye buyururlarken, bunun aksi olduğu zaman ise tehdit etmektedirler. İşte böyle bir ayet-i kerime daha:

"-Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra, parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte bunlar için pek büyük bir azap vardır." 3 Al-i İmran 105.

“İHTİLAFA DÜŞERSENİZ”

Gönüllerdeki Allah ve Rasûl aşkı bu birliği gerektirir.

Ayrı ayrı akan ama aynı denize dökülen ırmak ve nehirler gibi, Allah ve Rasûl’ünün aşk deryasında birleşelim inşaallah.

İyi bilelim ki, çoğu zaman damarlarımızda dolaşan şeytanla, dünyalık zevk ve makam arzusuyla yanan nefislerimize uyuyoruz. Hâlbuki ALLAH (c.c) onlara tabi olmayı yasaklamaktadır.

Ayrılıkta acı, ıstırap ve zaaf vardır. Birlikte rahmet, fazilet, mukavemet vardır.

Evet, insan ihtilaf edebilir. Müminler de aynı konuda ayrı ayrı görüşler serdedip ayrılığa düşebilirler. Ama düşmanlar karşısında birleşmek, ittihat etmek gerekmektedir. Bu Allah’ımızın emridir zaten. O halde O'nun emri üzere birleşmek ve meseleleri halletmek gerekir:

"-Eğer bir şey ihtilafa düşerseniz onu, Allah'a ve Peygambere döndürün, eğer Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız..." 4 Nisa 59.                                  

Yani bir hususta ihtilafa düşerek aramızda münakaşa çıkacak olursa onu Rabb’imizin kitabından bularak halletmeye gayret edeceğiz.

Eğer Kur'an-ı Kerim’de bulamazsak Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimizin sünnetine müracaat edilecektir. Eğer onda da açıkça geçmiyor ise, Kur'an ve Sünnet ışığında âlimlerimizin verdiği hükümle güzel neticeye ulaşabiliriz.

Evet, İslâm nimetinin kıymetini bilmeliyiz. Onun özünü teşkil eden Allah için kardeşliği ihya ederek yaşamalıyız. Zira Allah (c.c.) şöyle buyurur:

"-Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Ve Allah'tan korkun ki esirgenesiniz." 49 Hücurat 10.

HIYANET ETMEYİN!

 O'nun eşsiz Peygamberi de şöyle buyururlar:

"-Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona hıyanet etmez, ona yalan söylemez, ona yardımı terk etmez. Her Müslümanın ırzı, malı ve kanı diğer Müslümanın üzerine haramdır. (Rasûlullah mübarek kalbini işaret ederek şöyle devam eder:) Takva buradadır. Bir kimseye şer olarak Müslüman kardeşini hakir görmesi yeter." Tirmizî, birr 18.

Mümin, müminin kardeşi, dostu ve sırdaşıdır. Kâfirleri dost ve kardeş ittihaz edemiyeceğine göre, insanlık icabı mümin kardeşiyle olan kırgınlıklarını telafi etmek mecburiyetindedir. Zira ayet-i kerimede dargınlık yasaklanırken, dargın olanları barıştırmak da diğer inananlara emrediliyor. Ayrıca hadis-i şerifte ise, müminlerin birbirlerini hor ve hakir görmeden kardeş olmalarının emredildiği görülmektedir.

Başka bir hadis-i şerifte ise iman, kardeşlik ölçüsüne bağlanıyor:

"-Hiçbiriniz, kendiniz için arzu ettiğinizi kardeşiniz için de arzu etmedikçe gerçek iman etmiş olmazsınız." Buhari, iman 7.

Bir başka hadiste ise, din kardeşine yardımın değerine şöyle değinilir:

“-Kim bir mü’minin dünyevî kederlerinden birisini giderirse, Allah da onun kıyamet günü sıkıntılarından birini giderir.” Müslim, zikir 38.                          

Allah’ımızın koyduğu nizam ne güzel kardeşlerim! Yani Allah adına, O'nun rızası için yapılan en küçük şey bile Rabbi’miz katında mükâfatlara sebep olur. Onun için müminin her adımı Hakk’ı zikir, yaptığı her işi de Hakk’a ibadet olabilir. Yeter ki O'nun sevgisini ve rızasını dileyelim. Yüce Halık’ımız birbirimizle yakınlaşarak kardeşlik bağlarımızın artmasını ve O'nun rızası için sevişmeyi nasip eylesin. Hakk’ı Hak bilip ittiba etmeyi, batılı batıl bilip içtinap etmeyi nasip eylesin!